Sizin kriptonitiniz kim?
Bizim insanımız hemşericidir, 'toprağım' dediği insanla elele vermeyi, birlikte çalışmayı -hadi kibarlaştırmadan söyleyelim- onu kayırmayı sever. Bir yandan da kendi toprağından olanı adama saymaz. Bu ne yaman çelişkidir? Yani ona güvenir ama özel bulmaz.
İnsan, doğası gereği birlikte büyüdüğü ya da yakından tanıdığı birinin bir gün olağanüstü özelliklere sahip olabileceğine inanmaz. Bir süre görmediği bir dostunun başarısına kolay inanamaz, hazmedemez. Öyle ya, daha düne kadar çocukluğunu, zaaflarını bildiğiniz birinin gün gelip de popüler olabileceğini, belki de liderlik edebileceğini mantığınız almaz. O, sizin zaaflarıyla bildiğiniz bir -sizin gibi- bir insandır sonuçta.
Bu yüzdendir ki, özel kişiler önce kendi çevrelerinde bir direnişle karşılaşırlar.
Kabullenilmeleri kolay olmaz. Bu sebeple o özel kişi, kendisini bir başka yerde, örneğin gurbette kanıtlayacak, sonra vatanına dönecektir.
SÜPERMAN SIRADANLAŞIR
Şimdi nereden nereye, bir süper kahramana geçelim. Süpermen! Yok olmakta olan Kripton gezegeninden dünyaya gönderilen bu uzaylı adam, dünya atmosferinde, kendi gezegeninde sahip olmadığı 'süper' özelliklere sahip olur. Çok uzakları görebilir, bir uçağı tek eliyle kaldırıp fırlatabilir, gök taşlarını bir yumrukta uzaklaştırabilir, sesten hızlı uçabilir falan... Ve dediğimiz gibi ona bu özellikleri kazandıran sadece dünya atmosferi ve yer çekimidir. Süpermen, kendi gezegeninde bizler gibi sıradan bir insandır. Hatta zayıf yönü de budur.
Bırakın gezegeninde olmayı, oradan getirilen 'kriptonit' adı verilen yeşil bir maden, onu dünyada güçsüz bir zavallıya dönüştürür. Yani özetle ne olmuştur?
Memleket toprağı onu sıradanlaştırmıştır.
Tekrar başa dönecek olursak, doğup büyüdüğü yerde o kadar güçlü değildir.
Süpermen'i de hemşehrisi sıradanlaştırmıştır bir nevi (!)
DAHİ AMA YETENEKSİZ!
Toplum içinde saygın ve güçlü olan pek çok kişi, -insan oldukları için- doğal olarak, aslında sadece kendi konularında 'süper'dirler. Örneğin zekanın pek çok çeşidi vardır. Einstein olabilir ama ayakkabınızı bağlayamayabilirsiniz. Yani bir konuda dahi iken, öteki konuda bir bebek kadar yeteneksiz olmak mümkündür.
Nitekim Einstein -belki de bunu bildiğinden- şöyle söylemiştir: 'Bir balığı ağaca çıkma yeteneğiyle değerlendirirseniz, balık ömrü boyunca aptal olduğunu düşünecektir. ' Bu 'özel' kişiler, kendi konuları dışında, bizler gibi ihtiyaç sahibi olabilirler. Bunu da ancak en yakınları bilir. Zaaflarımızı ailemizden, eşimizden daha iyi kim bilebilir ki?
Yani eşimiz, bizim kriptonit'imizdir bir nevi... Evde sürekli susan adamların, misafir geldiğinde yüzünde güller açıp şakımaya başlamasının sebebi budur.
Pek çok adam, bu yüzden tekrar yeteneklerini sergilemeye başlar. Zaman zaman bizi iyi bilen kişiler kadar, hiç bilmeyen kişilere de şiddetle ihtiyaç duymamız bundandır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.