Bir an için düşünelim; siz bu ülkede yaşayan bir etnik topluluksunuz veya kendinizi farklı gören bir toplumsal kesimsiniz. Devletten ve hükümetten çeşitli talepleriniz var. Kendinize haksızlık edildiğini düşünüyorsunuz. Demokratik haklar istiyorsunuz. Zaten terörün varlık sebebini de bu hakların verilmeyişine bağlıyorsunuz. Derken, kanlı bir 30 yılın ardından Türkiye devleti ve hükümeti bazı açılımlar yapmaya, sizin demokratik haklarınızı vermeye niyetleniyor.
Hükümet ve hatta asker bu uğurda öylesine büyük bir risk alıyor ki, şaşırtıcı ölçüdedir. Muhalefet hükümete "vatan haini" ve "bölücü" diyecek kadar ağır bir dil kullanıyor ve hükümet bunu bir barış ve kardeşlik ortamının oluşması uğruna sineye çekiyor.
Şimdi siz, o hak talebinde bulunan, bunun için silahlı mücadele veren etnik grup olarak, bu tablo karşısında nasıl davranırsınız? Ya da nasıl davranmanız gerekir? Daha doğrusu ya "bu demokratik açılım projesi yanlıştır, ülkeyi böler, terörü arttırır" diyenlerin yanında yer alacaksınız ya da "analar ağlamasın, bu ülkenin insanları barış içinde, haklarına sahip bir biçimde yaşasın" diyenlerin yanında... Başka bir üçüncü yol var mı?
***
Hayır, başka bir üçüncü yol yok. Eğer o etnik topluluğu temsil ettiğini söyleyenler gerçekten iyi niyetlilerse, gerçekten barış istiyorlarsa ve gerçekten bu ülkenin insanlarıyla kardeşçe yaşamak arzusu taşıyorlarsa seçecekleri yol da, yön de, yan da belli.
Açılım politikalarını destekleyici, kuvvetlendirici, tahkim edici çabalar içinde olmaları gerekir. Peki, adını koyalım, Kürtler böyle mi davranıyor? Hayır, tam tersi, çok adice davranıyorlar. Dikkat edin "Kürtler" dedim, bir ayrım yapmadım ve bilerek öyle yazdım, sebebini ileriki satırlarda açıklayacağım. Ne yapıyorlar? Mübarek bir bayram günü, bu ülkenin insanlarının içi iyilik ve kardeşlik duyguları ile doluyken PKK'lılar it sürüsü gibi karakol basıyorlar, PTT binası kundaklıyorlar ve otobüs yakıyorlar. Tüm bu olayları doğru okuyalım; aslında ne yaptıklarını görmeye ve anlamaya çalışalım. Bayramdaki bu saldırıların bir tek amacı olabilir; o da açılım çabalarını sabote etmek.
Aksini düşünmek kendi aklımıza haksızlık etmek olur çünkü. Zaten hükümetin açılım politikasını açıkladığı günden bu yana geçen olaylara bir bakalım, bu provokasyonların sebebini hemen anlarız. PKK önce Habur'dan girişi provoke etti. Ardından DTP'liler söylemlerinin tahrik dozunu iyice arttırdı. Bu arada İmralı'da yatan bölücübaşı bir açıklama yaptı ki, herkesin gözünden kaçtı. Dediği şuydu: "Bu açılım işi Ak Parti'nin oyunu, Tayyip Erdoğan bizi kandırıyor."
Ardından İzmir provokasyonu. Ardından Hasip Kaplan adındaki DTP'linin iğrenç konuşmaları. Ve nihayet bayram günü karakol baskınları...
Şimdi düşünelim, hak isteyen insanların, mağdurların ve mazlumların tavrı mıdır bu yapılanlar?
***
Bayramda yaşadıklarımız benim açılım politikalarının doğruluğuna olan inancımı daha çok artırdı. Çünkü ortada olan durum çok açık. PKK ve onun bütün yandaşları açılımın beraberinde getireceği birlik beraberlik ve kardeşlik ortamından korkuyorlar. Demokratik hakların verildiği ve herkesin özgürce yaşadığı bir ülkede terörün, silahın bir anlamı kalmaz. Kaos rantı yiyen terör ağaları işsiz kalır. Halkı kutuplaştıramazlar. İşte bunun için hem de bayram günü, insanların en duyarlı olduğu gün karakol basıyor PKK. İstiyor ki, açılıma karşı olan Türkler daha çok bilensin ve Kürtlere düşman olsun; açılıma taraftar olan benim gibi Türklerin de kafası karışsın, çözüm inancı zayıflasın. Eğer bu provokasyonun tutsağı ve PKK'nın oyuncağı olmayacaksak, şimdi "daha çok ve daha çabuk açılım" demenin tam zamanıdır.
Başa dönüyorum; ayrım yapmadan "Kürtler" dedim ve bunu ilk kez yapıyorum. Tabii ki Kürt vatandaşlarımızın çoğunluğunun bu alçaklıkları onaylamadığını bilmekteyim. Ancak yetmez. Niçin kendilerine verilecek demokratik hakları sabote eden bu ihanete karşı en ufak bir tavır almıyor bu ülkenin Kürtleri?
Onların haklarını savunan ve bu yüzden her gün küfür yiyen biri olarak bunu bilmek istiyorum.