Arda Gedik ve meşhur kaset olayı
***
Aslında Arda Gedik'in hayatı bu ülkedeki trajik hayatlardan biriydi. O Demokrat Parti'nin İçişleri Bakanı Namık Gedik'in oğluydu. O Namık Gedik ki cesur ve haysiyetli adamdı. Menderes'in en güvendiği siyaset adamlarından biriydi. Bir tıp doktoru olmasına rağmen İçişleri Bakanlığı gibi bir görevi başarıyla yürütmüştü. Bir özelliği daha vardı Namık Gedik'in, DP'nin bir koalisyon olan iç yapısının laik kanadını temsil ediyordu. Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri mesela ne derece muhafazakar bir bakan idiyse, Namık Gedik de o ölçüde laik duyarlılığı olan bir bakandı. İnançlı bir insan olmasına rağmen laik devlet inancı yüzünden cuma namazına gitmediği söylenir. 27 Mayıs darbesinin ilk gece icraatlarından biri İçişleri Bakanı Namık Gedik'in Harp Okulu'na götürülmesidir. Orada kendisine bazı düşük rütbeli subaylar ve askeri öğrenciler tarafından iğrenç muameleler yapıldığı herkes tarafından biliniyor. Ardından Namık Gedik, Harp Okulu'nda konduğu odanın penceresinden atlayıp intihar ediyor. Aslında rivayet muhtelif: Namık Gedik o pencereden, yapılan iğrenç işkenceleri haysiyetine yediremediği için mi atladı ve ölmek istedi, yoksa ona o işkenceleri yapanlar tarafından mı atıldı? Oğlu Arda Gedik kesin bir şekilde belirtmişti ki "hayır, babası inançlı bir insandı ve intihar etmesi mümkün değildi. O nedenle Namık Gedik'in intiharı diye bir şey yoktu, Namık Gedik cinayeti vardı ve babası darbeciler tarafından pencereden atılarak öldürülmüştü". Doğrusu ben iki senaryonun da mümkün olduğuna inanıyorum.
***
İşte Arda Gedik böyle çileli bir ailenin evladıydı. 27 Mayıs'tan sonra Hürriyet Gazetesi'nin sahibi Erol Simavi bu aileye sahip çıktı. Erol Simavi'nin ilginç bir adam olduğu çok açık. Bir yandan 27 Mayıs'ın mağdurlarına kapısını açarken, diğer yandan Orhan Kabibay gibi 27 Mayıs darbesini yapanları gazetesinde önemli görevlere getiriyordu. Arda Bey önce Hürriyet Gazetesi'nin genel müdürü, sonra da Hürriyet Holding'in genel koordinatörü oldu. Erol Simavi "Hürriyetini satana kadar" bu üst düzey görevleri devam etti. Erol Simavi'nin Hürriyeti satıp İsviçre'ye yerleşmesinden sonra Arda Gedik'te ortadan kayboldu. Nihayet yıllar sonra, 1998 yılında ortaya çıktı. İşte hikayenin bundan sonraki kısmı bir sırrın ortaya çıkmasını da sağlayacak. İlk defa Yeni Asır'da açıklanıyor bu sır. Aslında manşetlik bir haber bu. Olay şu: Bir gün Arda Gedik elinde kasetlerle biz danışmanların yanına geldi. Bu kasetler Aydın Doğan'la Mesut Yılmaz'ın ilişkilerini deşifre eden bir içeriğe sahipti. Hürriyet genel yayın yönetmeninin bakan Güneş Taner'le yaptığı iş takip görüşmesi ve daha birçok etik dışı diyalog. Bir genel yayın yönetmeninin bazı kadın gazetecilerle çarpık ilişkilerini sergileyen kasetlerde vardı onların içinde. Ancak başta Arda Bey olmak üzere hepimiz onları bir kenara attık ve bir daha da yüzüne bakmadık. Siyasi içerikli kasetleri ise elbette kullandık. Bu şaibeli ilişkileri DYP yöneticisi Meral Akşener bir basın toplantısı ile açıkladı. Sonra ne oldu? Neler olmadı ki, Hürriyet Gazetesi ve Ertuğrul Özkök panik halinde ne yazılar döktürdüler. Tansu Çiller'e ve Meral Akşener'e yapmadık hakaret ve suçlama bırakmadılar. Polis istihbaratı suçladılar. Oysa bu kasetlerin istihbaratla, dinlemeyle filan hiç ilgisi yoktu. Kasetler İsviçre'den geliyordu ve Hürriyet çalışanları tarafından banda alınmıştı. Arda Bey o kasetleri hiç bağını koparmadığı eski patronundan bize ulaştırmak için almış ve getirmişti. Aslında Aydın Doğan medyasının kamuoyu nezdinde ilk büyük vurgunu yediği ve güvenilirliğinin zedelendiği olay bu kasetlerin açıklanması olayıdır. Arda Bey'in burada elbette bir rolü olmuştu ama ortaya çıkması gereken bir sır daha vardı, İsviçre'de yaşayan eski patron o kasetleri bize göndermekle neyi murat etmişti?
Bu yazımda o esrarengiz olayın yarısını ben açıkladım, diğer yarısını da herhalde İsviçre'deki Hürriyet'in eski patronunun açıklaması gerekecek.
Bu sırrı Arda Bey hayatta olduğu sürece gizledim, şimdi ise açıklamakta bir mahsur görmedim.
Arda Bey'e Allah'tan rahmet diliyorum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.