Geleneğin taşıyıcısı öldü
Geleneğin padişahlarından olan bu büyük adamın hatırasına saygının bir ifadesi olarak ben de anılarımla birlikte düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Sanırım 1984 yılıydı.
Kırşehir Ahi Evran Şenlikleri'ne katılmıştık.
Festivalin bir yerinde Muharrem Ertaş'ın türkü söyleyeceği anons edildi.
Bu arada iki kişinin kolunda bir deri bir kemik kalmış bir ihtiyar neredeyse sürüklenerek sahneye doğru getiriliyordu.
Ben dikkat kesildim.
O her sabah, annem beni okula hazırlarken radyoda dinlediğimiz "Şimdi Muharrem Ertaş'tan alınan bir Kırşehir türküsü" anonsundaki Muharrem Ertaş mıydı bu Muharrem Ertaş.
Doğrusu biraz hayal kırıklığına uğramıştım.
O bir deri, bir kemik kalmış ve güçlükle ayakta duran ihtiyar adamı sandalyeye oturttular.
Eline sazını verdiler.
Spor salonu büyük bir sessizliğe büründü.
Sinek uçsa duyulurdu o an da.
Elindeki sazı bir süre dangırdattı ve tezeneyi bir bozlak için sazın böğrüne vurmaya başladı.
Taksim kısmından sonra başladı okumaya.
Bakınız, aradan 28 sene geçmiş gitmiş, inanın bana o sesi, o sazı, o tavrı hiç ama hiç unutmadım.
Ölünceye kadar da unutacağımı sanmam.
O ayaklarını sürüyen adamdan cam gibi bir ses çıkıyor, başka hiçbir yerden bir daha dinleyemeyeceğiniz ve başka hiçbir kimsenin bir daha kıyamete kadar söyleyemeyeceği bir bozlak dinliyorduk.
Muhteşem ötesi muhteşemdi o ses.
Salon onun sesiyle çınlıyor, koca salon bir ayinin sessiz müntesipleri gibi huşu içinde bu benzersiz sesi dinliyorlardı.
O gün, onu dinledikten iki ay sonra hayata gözlerini yuman adamın sesini niye hiç unutamadım, yıllar sonra Neşet Ertaş'ı bu millet çok sevince anladım.
Neşet o 28 yıl önceki o deli sesin genetik devamıydı çünkü.
***
Neşet Ertaş sadece bir genetik mirasın sahibi miydi?
Hayır, babasının devamcısıydı ama aynı zamanda yüzyıllar boyunca nesilden nesile, ağızdan ağıza aktarılan bir sözlü kültürün en usta taşıyıcısıydı.
Elbette Türk'ün ses bayraklarından biriydi.
Elbette Anadolu romantizminin en doğal örneklerini onun sazında ve sözünden dinledik.
O bu toprakların yiğitlerinin kadın için, kadına duyulan sevda için kendilerini nasıl telef ettiklerinin hikayesini anlatır bize.
Bu memleketin dağını, çiçeğini, börtü böceğini aşk üslubuyla, tavrıyla anlatır.
Geleneği dilinde ve sazında güzelleştirerek ve geliştirerek.
***
Aslında neredeyse elli sene gurbet ellerde garip yaşadı bu büyük sanatçı.
Almanya'da düğünlerde saz çalarak geçindi.
Arada bir çıkardığı kasetlerle memlekete selam gönderiyordu ama yine de bu büyük gelenek sanatçısını kendi ülkesinde hakkıyla bilen tanıyan yoktu.
Fakat türkünün ve Türk kültürünün dervişlerinden, gerçek bir entelektüel olan, bir dönemde Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü yapmış olan değerli dostum Bayram Bilge Tokel onu Türkiye'ye, ait olduğu topraklara getirdi.
Ona kol kanat gerdi, insanların onun değerini anlaması için çaba sarf etti. Bir de "Bozkırın tezenesi" adlı bir kitap yazdı ve Neşet Ertaş'ın sanatını bütün yönleriyle tanıttı.
O kitap Neşet Ertaş'ın geniş kitleler tarafından keşfedilmesine neden oldu.
Hatta o kitap bir bakıma Neşet'in marka adını yarattı.
Neşet hayattayken de öldükten sonra da 'Bozkırın tezenesi' diye anıldı.
Bayram Bilge Tokel'e ne kadar teşekkür etsek azdır. Bu milletin kültür köklerini ve kodlarını taşıyan bir büyük sanatçıyı milletiyle buluşturduğu için.
Ömrü boyunca çile çeken Neşet Ertaş son yıllarını bu ülkenin çok kıymetli ve çok saygın bir sanatçısı olarak yaşadı.
Bir İzmirli olarak yaşadı.
Büyük bir ilginin ve sevginin muhatabı oldu.
Devletin de milletin de takdirini kazandı.
Garip yaşadı.
Milletinin gönlünde mutlu öldü.
Mekanı cennet olsun!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.