PKK lideri çok mu güçlendi?
Aslında PKK'nın bir başka gerçeği daha var ki mutlaka bilmek gerekir: PKK denen terör makinesi tek başına Abdullah Öcalan'ın kurduğu da bir yapı değildir; bir kere bu örgütün büyümesinde başından bu yana Suriye istihbaratının ve daha sonra da basta Yunanistan olmak üzere tüm batılı ülkelerin istihbarat örgütlerinin büyük rolü vardır. Uzaktan kumandalı bomba patlatmayı ve gerilla savası taktiklerini Yunanistan ordusuna mensup subayların öğrettiklerini bilmeyen mi var? Nitekim Apo denen adam, Kenya'da Yunan Buyukelçiliği'nde Yunanlı istihbaratçıların kucağında yakalanmadı mı? Terörist bası yargılanırken verdiği ifade de "istihbarat örgütleri bizi, biz de onları kullandık" demiştir.
***
Asıl yazı konusuna gelmeden önce bir gerçeğin daha bilinmesini istiyorum: Apo, zeki ve kurnaz bir adamdır, ancak bütün müktesebatı modası geçmiş Marksist bilgilerdir. Ona teorik yardım yapan iki Türk akademisyen olmuştur. Bunlardan birisi İsmail Beşikçi adlı kişidir, diğeri ise şu anda Silivri'de yatan Yalçın Küçük'tür. Bu iki karanlık Türk, neredeyse Apo'yu ideolojik olarak donatmışlardır.
Bu arada Apo da ezik, donanımsız bir kitleye etnik bir kimlik giydirmeye, onları belli bir amaç için savasmaya ikna etmiştir. Etnik milliyetçilik ve onun yarattığı heyecan dalgası, silahın verdiği özgüven, bu kitlenin gözünde Abdullah Öcalan'ı mistik bir liderlik makamına oturtmustur. Kabul edelim ki su anda PKK çizgisindeki Kürtlerin bir tür kutsal şamanıdır Abdullah Öcalan.
Nitekim bu durumun sonuçlarını, adına "İmralı süreci" denilen gelişmede görüyoruz. Abdulah Öcalan'ın "Ayrı devlet yok, demokratik özerklik de yok" demesinden çok rahatsız olmalarına rağmen, kayıtsız şartsız onun kararlarına itaat ediyorlar. BDP, Kandil ve Avrupa ayağı bu konudaki bağlılıklarını ilan ettiler.
***
Gelelim asıl meseleye. Evet Abdulah Öcalan şu anda çok güçlendi ve açıkça belirtmekte hiçbir sakınca yok. Şu anda doğrudan hükümetin tek muhatabı. Öyle "devlet görüşüyor" şeklindeki kaçamak sözleri de bir yana bırakmalıyız, süreci hükümet yönetiyor ve bana göre de hatasız ve dirayetle yönetiyor. Milletimiz için çok hayırlı bir süreç olduğuna hiç kuşku yok. Bu iş başarılırsa herkes için iyilikler ortaya çıkacak. Ancak bazı kalemler, Abdullah Öcalan'ın tek muhatap olmasının ve diğer PKK unsurlarının ona itaat etmesinin, "AÖ'nün cok güçlenmesi" sonucunu doğurduğunu, bunun da tehlikeli bir gelişme olduğunu, süreci AÖ'nün istediği gibi yöneteceğini söylemeye başladılar.
Bu çekinceler ve yorumlar iyi niyetli bile olsa hicbir geçerliliği yok. Öncelikle şu bilinmelidir, AÖ, Türkiye'nin elinin altında bir hükümlü mahpustur. Yiyeceği ekmekten alacağı havaya kadar Türkiye'nin himmetine muhtaçtır. İkincisi, bu sürecin başlamasını Türkiye değil kendisi talep etmiştir. Yanlış yaparsa, devlete hesabını verir. Üçüncüsü, bu AÖ'nün de son sansıdır, 60 kusur yaşın gelmiştir, ya İmralı'daki o hücrede günahlarıyla birlikte geberip gidecektir ya da günahlarını affettirecek bir çaba sarf ederse, Turk milletinin, olabilir ki merhametine muhatap olacaktır.
Ve sonuç olarak Türk devletinin şark kurnazliklarına artık hiç tahammülü yoktur.
İster çözüme yardımcı olsunlar, isterse oyun oynasınlar, zira Türkiye'nin "B planı" zaten her zaman hazır.
Onun için, mahpus AÖ ile bizi korkutmaya çalışan arkadaşlar rahat olsunlar!..
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.