Kahpe benzerlik
Sen misin buna kalkışan, İngiliz emperyalizmi Güneydoğu'da etkili bir tarikat şeyhini düğmesine basıp harekete geçirdi. Atatürk'ün kafasındaki planı akamete uğrattılar. İngilizler bir tarikat şeyhi üzerinden açıkça Türkiye'yi tehdit ettiler. Türkiye Cumhuriyeti'n bütünlüğünü düşünen Atatürk içi kan ağlayarak geri çekildi.
Bir adım atmakla ulaşacağımız Musul ve Kerkük, yani bizim petrol dolu topraklarımız elimizden kayıp gitti.
İngiliz emperyalizmin adamı bir din adamı yüzünden.
***
MENDERES: Zayıf bir Türkiye devraldı. Verem ve sıtmadan kırılan bir nüfus, at nalı çivisini ithal eden bir ekonomi, tahsildar baskısından illallah demiş bir köylü ve özgürlüğü olmayan bir halk.
Menderes, Demokrat Parti iktidarı daha beş yılını doldurmadan Türk halkına can üfledi adeta. Verem ve sıtmanın kökünü kuruttu, ekonomiyi ayağa kaldırdı, barajlarla ışık geldi, yollar ülkenin kan damarları oldu. Demokrasi ve özgürlükler genişledi.
Millete yeniden özgüven geldi.
Ebedi olarak kaybettiğimiz Kıbrıs'ta yeniden söz sahibi olduk.
Kürt meselesini halletti.
Menderes artık bağımsız politikalar takip etmek istedi.
Ortadoğu'yla yakından ilgilenmeye başladı.
Rusya'yla ilişki kurmaktan çekinmedi.
Vay, sen misin bunu yapan!
Arkasında koskoca bir millet varken şerefsiz bürokratik bir cunta ve onun işbirlikçisi siyasiler tarafından bir darbeyle indirildi, sonra da asıldı.
Hatırlatalım, 27 Mayıs'ın ilk bildirisi "NATO ve CENTO'ya sadakat" taahhüt ediyordu.
O günden bugüne Türkiye belini doğrultamadı.
***
DEMİREL: Bir köy çocuğuydu. Küresel sermayenin Türkiye'deki uzantıları onu hep küçümsedi, aşağıladı. "Bir kunduracı çırağıyla ilişkisi var" denilerek eşi Nazmiye Demirel üzerinden vurmak istediler. Sonra yeğeni Yahya Demirel üzerinden. Basit bir nedeni vardı bunun: Demirel millete kaynak aktarıyordu. Cumhuriyet kurulduğundan beri hazineyi hortumlayan küresel sermayenin yerli acenteleri hazineyi halkla paylaşmak dahi istemiyorlardı.
Demirel'in yönettiği ekonomi halk yararına büyüyen bir ekonomiydi.
Kalkınma hızla devam ediyordu.
Enflasyon yüzde 5, kalkınma hızı yüzde 7'ydi.
İlk boğaz köprüsü yapılmıştı.
Büyük barajların inşasına devam ediliyordu.
Kıbrıs'a müdahale hakkımızı kullanmak istediğimiz yıllardı.
Türkiye tam da ayağa kalkmak üzereyken...
Önce sağ-sol çatışması ve kardeş kavgası başlattılar.
Sonra 12 Mart...
Askeri cunta darbesi!
Yeniden iktidar oldu.
24 Ocak kararlarını aldı, ekonomide rekabet ve liberalleşme dönemi başladı.
Ve 12 Eylül askeri darbesi.
Türkiye'nin üzerine basıp geçtiler.
***
ÖZAL: Bir darbenin üzerine geldi. Millet onu çok sevdi. O ülkesini çok seven bir liderdi. Devleti tanıyor, dünyayı tanıyordu. Harika işler yaptı. Türkiye'yi dünyaya açtı. Zihinlerimizdeki prangaları tek tek kırdı, bizi özgürleştirdi.
Müthiş bir kalkınma ve değişim fırtınası yarattı.
İkinci boğaz köprüsü onun eseridir.
Otoyollar onun eseridir.
GAP onun eseridir.
Bilişim sıçraması onun eseridir.
Ama sen misin bunları yapan!
Arka arkaya hançerlediler onu.
Karısından vurdular, olmadı kızından vurdular, olmadı oğlundan vurdular.
En verimli çağında köşke kaçmak zorunda kaldı.
Memleketin haline acıdı, tekrar siyasete dönmek istedi.
Zehirlenerek öldürüldüğü söyleniyor!
***
ÇİLLER: Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi profesörüydü. İdealist düşüncelerle siyasete girdi. Amacı ülkesini AB üyesi bir ülke haline getirmekti. Kucağında 1994 krizini ve terörle mücadeleyi buldu. Her iki sorundan da yılmadı, iki sorunu da geriletti ve yeniden AB üyeliği mücadelesine döndü.
Ancak Tansu Çiller'in bu tercihi oligarşik sermaye tarafından hiç hoş karşılanmadı.
Önce tehdit ettiler, Çiller yılmadı, sonra ellerindeki medyaya infaz emrini verdiler.
Ertesi gün Tansu Çiller, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı, gerçek bir Atatürkçü "Şaibe hanım"a dönüştürdü.
Buna rağmen yine teslim olmadı Çiller, Türkiye'yi Gümrük Birliği'ne sokmayı başardı.
Oligarşi ve onun tetikçisi medya iyiden iyiye çıldırdı.
Doktorundan çalınmış yarı çıplak resimleri Hürriyet Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni tarafından Çiller'in siyasi rakiplerine verildi.
Küresel güçler de Tansu Çiller'den hoşlanmadı, çünkü Çiller'i fazla "milli" buluyordu.
Örneğin Türkiye'nin AB Savunma Sistemi içinde olmasını istiyordu.
"Siz Türkiye'yi almazsanız biz de Orta Avrupa ülkelerinin NATO üyeliğini veto ederiz" diyordu.
Vayy, sen misin bunu diyen!
Alman savcılığı Çiller'in "eroin kaçakçılığı" yaptığına dair soruşturma başlattı.
Ve içerdeki uzantılarına "CIA ajanı" olduğu yönünde servisler...
Sonuç: Çiller'i en verimli çağında siyaseten yok ettiler.
Siyasetten ayrıldıktan sonra dokunulmazlığı yoktu, hakkında tek bir yolsuzluk soruşturması açılmadı.
Ona "Şaibe hanım" diyen şerefsiz patronlar, şerefsiz medya patronları, şerefsiz tetikçiler hala hayatta.
***
ERBAKAN: Hayatı bir destandır. Türkiye'nin gelmiş geçmiş en büyük mühendisidir. Üstün zekalı bir insan olduğu kadar büyük bir vatanseverdir. Dünya egemenlerinin insanlığı ve tabii Türkiye'yi nasıl sömürdüğünün tomografisini çıkarttığı gün siyasete girmiş ve tarihe damgasını vurmuştur.
Erbakan'ın tam üç kez önünü kesti iç ve dış ihanet.
12 Mart'ta kestiler, 12 Eylül'de kestiler ve 28 Şubat'ta kesitler.
28 Şubat onun tırnaklarıyla kazıyarak elde ettiği iktidar döneminde gerçekleşti.
Çünkü o milli bir başbakandı ve icraatları da milli olacaktı.
İl yaptığı şey faiz lobisine darbe vurmak oldu.
Havuz sistemi yabancı ve yerli faiz lobisini çıldırtmıştır.
Erbakan faize giden parayı halka çevirivermiştir.
Memur ve işçi maaşları tarihte hiç olmadığı kadar artmıştır.
Bedelsiz ithalat ile Türkiye'ye teneke satan oligarşik sermayenin ipliğini pazara çıkardı.
Türkler daha ucuza daha kaliteli arabaya binilebileceğini gördü.
Daha doğrusu kendi halkına "teneke" satanları tanıdı.
***
VE ERDOĞAN: 1994'de yolunu kesmeye çalıştılar. "Vay Tayyip vay" dediler. Onu kaçak evde oturmakla itham ettiler. Tayyip Erdoğan yıktı geçti. CHP'nin batırdığı İstanbul'u ayağa kaldırdı. Onun başka bir hedefe gittiğini, halkın gönlünde yer ettiğini görenler "şiir okudu" diye onu hapse attılar.
Hapisten çıktı, partisini kurdu.
Küresel eşkıyanın Türkiye'deki uzantısı "Tayyip'in 1 milyar doları" var diyerek bu yürüyüşü durdurmayı denedi.
Halk 3 Kasım 2002'de eski sistemi ve eski sistemin adamlarını ezdi geçti.
Ayrıntılı yazmaya gerek yok, Tayyip Erdoğan Türkiye tarihini yeniden yazmaya başladı.
Paradan altı sıfır atıldı. Müthiş bir kalkınma ve medenileşme başladı. AB ile müzakere sürecine girildi. Türkiye pek çok konuda dünyanın ilk 10 ülkesi arasına girdi.
Milli gelir üç kattan fazla arttı.
Türkiye hızlı trenle tanıştı.
Üçüncü köprü yapıldı.
Binlerce kilometre yol yapıldı.
Türkiye yeniden ayağa kalktı.
Bu arada demokrasi ve özgürlükler konusunda inanılmaz ilerlemeler yaşandı.
Kürt meselesi çözüm yoluna girdi.
Vesayet yapısı tasfiye edildi.
Ama bütün bunlar kolay olmadı.
Muhtıra yendi, en az beş darbe teşebbüsünde bulunuldu.
Erdoğan'ın kaç kez suikast tehlikesi atlattığı bilinmiyor.
Bu arada Erdoğan'la birlikte Türkiye büyük devlet olma kararı verdi.
Ortadoğu'ya ağırlığını koydu.
Adaletsiz işleyen Birleşmiş Milletler sistemini tartışmaya açtı.
Suriye'de Esat'a, Mısır'da darbeye karşı çıktı.
Savunma sanayinde "tam bağımsızlaşma"ya doğru yöneldi.
Çin'le uzun menzilli füze anlaşması yaptı.
Başta Amerika olmak üzere batı dünyası çıldırdı.
Bu arada küresel faiz lobisi ile içerdeki uzantılarının gırtlağına elini sokup tamı tamına 675 milyar doları aldı ve bunu Türk halkına aktardı.
Sen misin bunu yapan!
Tayyip Erdoğan kendinden öncekilerin yaptıklarından daha çok şey yaptı ülkesi için.
Cezası da daha büyük olacak belli ki.
Her zaman koruduğu, kolladığı bir cemaate ateş ettiriyorlar.
Onu vurmak istiyorlar.
İçerden, dışardan...
Tamam, diyelim ki Tayyip Erdoğan vuruldu...
Sizce asıl kürek kemiğine baltayı yiyen kim olacak?
Tayyip Erdoğan mı, bağımsızlık peşinde koşan Türk milleti mi?
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.