DARBELER VE DEVLETTE PARALEL YAPILANMALAR
Bu durum karakterimizin bir parçasıyken, ben ve benim gibi insanlar onlarca yıldır bu ülkede askeri darbelerle mücadele ediyoruz. Ordu içinde oluşan cuntalar bu ülkede çok kötü işler yaptılar.
Milletine büyük hizmetler etmiş siyaset adamlarını adice öldürdüler.
Devlet kültürümüzü yozlaştırdılar.
Milli bünyemizi kemiren mikropları semirttiler.
Kalkınma ve refah mücadelemize ket vurdular.
Sosyolojimizin doğal tekamülüne siyasi mühendislik yaparak engel oldular.
Kültürel ve etnik zenginliklerimizi iç barış için tehlikeli birer fay hattına dönüştürdüler.
Ama askeri darbelerin bu ülkeye yaptığı en büyük kötülük nedir derseniz, onu söyleyeyim:
Devletin içinde derin devlet ve paralel devlet yapılanmaları oluşturarak devletin varlığı için ağır tehditler ortaya çıkmasına neden oldu askeri darbeler.
PARALEL YAPILANMA BİR ASKERİ MÜDAHALENİN ESERİDİR!
Askeri müdahalelerin paralel devlet oluşumlarındaki rolü çok şümullü bir mevzudur. 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat gibi askeri müdahalelerin en gözle görülür sonucu, devlet içindeki değişik karakterli paralel derin yapılanmaların oluşumudur.
Her bir darbe ayrıca incelenebilir ve elde yeterli malzeme ve vesika mevcuttur.
Biz, darbeler ve paralel yapı oluşumlarının ilişkisini net bir şekilde ortaya koymak için 2007'de askerin cumhurbaşkanlığı seçimlerine yaptığı müdahaleyi hatırlayalım ve tezimizi bu olay üzerinden anlaşılır hale getirelim.
Ak Parti 2002'de iktidara geldi. Kendisinden radikal siyaset bekleyen çevreleri çok yanıltan demokratik bir yönetim sergiledi.
Asker kaynaklı rahatsızlıkları Avrupa Birliği hedefini öne çıkararak baskı altına aldı.
Liberal ekonominin gereklerinden ödün vermeden yürüttüğü ekonomik politikalarla da çoğu kez askeri sahaya süren piyasa aktörlerini nötrleştirdi. Ama önemli bir şey daha yaptı Ak parti: Fethullah Gülen cemaatine mesafeli durdu. Bu cemaatin devletin içine yönelmesine izin vermedi, ya da çok sınırlı izin verdi.
Bu tercihi bilinçli olarak 2007'ye kadar sürdürdü.
Ne zaman ki Asker cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale etti ve Anayasa Mahkemesinin kafasına 367 silahını dayadı, işte o andan itibaren herşey değişti.
Ak Parti can havliyle, o ana kadar lüzum duymadığı cemaat ittifakına yöneldi.
Devletin kapılarını cemaate ardına kadar açtı. Stratejik mevzileri cemaate teslim etti. Aslında tam olarak kader birliği etti.
Askeri ve yargı vesayetinin tasfiye edilmesi sürecinde, kabul edelim ki cemaatin yetişmiş, kalifiye mensuplarının çok büyük katkısı oldu. Cemaat katkısı olmasaydı, Ak Parti, vesayet organlarını bu derece kesin bir mağlubiyete uğratabilir miydi? Hiç sanmıyorum.
Cemaat bu süreçte, Ak Parti'nin ve Tayyip Erdoğan'ın kalbini ve güvenini kazandı. Dağıtılmış vesayet yapılanmasının boşalttığı ne kadar devlet alanı varsa, hepsine cemaat unsurları yerleşti.
Bu durum cemaati giderek ortak değerler ve ortak kader için mücadele anlayışından, cemaatin kendi özel hedefleri için güç kullanma düşüncesine savurdu.
"Teşkilatlanma" tamamlanmış, şimdi "devletleşme" zamanı gelmişti.
Hükümete karşı ilk güç gösterisini 7 Şubat 2012'de MİT soruşturmasıyla başlattılar.
Hükümete açıkça şunu söylediler: devletin güç merkezi bizim elimizde, ya iktidarı bizimle paylaşırsın, siyasi projelerine bizden onay alırsın, veya seni alaşağı ederiz!".
Bu gelişmeler herkese şunu gösterdi: 27 Nisan 2007'de askerin siyasete müdahalesi, devlette yeni bir paralel yapılanmanın oluşmasını mümkün kılan şartları yaratmıştır.
17-25 Aralık darbe girişimini yapanlar, esasen işte bu 'Elektronik darbe" adıyla siyasi tarihimize geçen müdahalenin ürünüdür.
Bir kez daha tekrarlayalım:
Darbelerin sadece kendileri değil, arkalarında bıraktıkları hastalıklar da ölümcüldür ve çok kötüdür.!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.