26 Mayıs 1921 tarihli İzmir Sada-yı Hak gazetesinde H.H. imzasıyla bir yazı çıkar: "Emir Sultan Dergahı'nda". Ünal Şenel bu yazıyı "İşgal altındaki İzmir'de bir Ayin-i Şerif" başlığıyla tanıttı. (Dergah, Haziran 1995). Yazı bir Rifai ayinini tasvir eder. Buradan özetleyerek aldığımız birkaç cümle şöyledir:
"Nisbeten dar olan tekkenin içi ve dışı hınca hınç dolu idi. Dervişler, şeyhleri Hüseyin Efendi'nin murakabesinde kemal-i aşk ve şevk ile zikre koyuldular. Rıza Bey bir na't-i şerif okudu. Hu'lar yükselmeye başladı Şeyh Rakım Efendi zakirleri nazara aldı. Bir müddet ilgilenip Şeyh Hüseyin Efendi'ye teslim etti. Ruhlar uça uça arşa kadar yükseliyordu. İlhami Bey'in hoş ve gür sadasıyla okuduğu mersiye dinleyenlere çok tesir etti."
Şeyh Hüseyin Efendi, A. Şahabettin Ege'nin sözünü ettiği ve amcası olan kişidir. Sonradan kendisine Mustafa Kemal tarafından maaş bağlandığı söylenir.
Anlaşılıyor ki bilhassa sıkıntılı ve bunalımlı devirlerde Emir Sultan Dergahı, mensupları ve çevresi için bir manevi sığınak ve moral kaynağı olmuştur. Tarih boyunca başka emsali tasavvuf kurumları da halkımıza manevi destek ve ümit vermiştir.
BAŞKA RİFAİ TEKKELERİ
İzmir'de başka Rifai tekkeleri de olduğu görülür. Mesela Beyler sokağında bir tekkeden söz edilir. İzmirli meşhur bestekar ve Rakım Elkutlu (1871-1948) Mevlevi ve Rifai idi. Bir ara Beyler sokağında bulunan Rifai dergahını tedvirle görevlendirildiği ifade edilmektedir.
Naci Gündem (1906-1980) hatıraları içinde İzmir tekkeleri hakkında bilgi verir. Kitabının adı Günler Boyunca Hatıralar. İzmir B.Ş. Belediyesi Kent Kitaplığı yayını. Dedesinden geriye kalmış bir ney ve bestelenmiş ilahiler olduğunu söyler. Çocukluğunun İzmir'inde görebildiği tasavvuf kurumlarını sayar. "Bektaşi, Mevlevi, Kadiri, Nakşbendi, Rüfai, Melami" tarikatlerini ismen anar.
İzmir'de "Mevlevi tekkesi yakınlarında Rifailer'in de bir tekkeleri vardı" der. Mevlevi tekkesi Patlıcanlı Yokuşu'nda olduğuna göre, orada da başka bir Rifai tekkesinin olduğu anlaşılıyor.
Naci Gündem, Rifai zikirlerindeki "burhan" gösterilerinden bahseder. Tekkelerden müzelere intikal eden bazı malzemelerini halk ağzındaki isimleriyle şöyle anlatır:
TEKKE MALZEMELERİ
"O günün tekkelerinde kullanılan darbukalar, dümbelekler, defler, mızraklar, şişler ve bayraklarla birlikte mihrapları üzerinde bulunan her tarikatın akidesini gösterir yazıları, bundan on sene evveline kadar (tahminen 1945'ler kastediliyor) İzmir Müzesi'nde görmek kabildi. İnkılap Müzesi diye ayrılan bir dairede -şimdi İstanbul Müzesi'ne nakledilmiştir- o devrin hatıralarıyla dolu bu köşeyi gezerken, hangi tarikata ait olduğunu bilmediğim çok enteresan bir yazıyla karşılaşmıştım. Benim gibi birçok kimseleri de ilgilendireceğini tahmin ettiğim bu yazıyı buraya kaydetmeden geçemiyorum: "Eğlenilmez, diye gam çekme bu fani dünyada / Tut ki bağ-ı cihana seyrana geldin ey gönül."
Ve ilave eder: "Ne güzel bir hayat felsefesi..."