Çanakkale Zaferi'nin 100. yılı, tarihi bilgilerimizi yenilemeye, inancımızı ve duygularımızı canlandırmaya yol açtı. Ciddi araştırma kitaplarıyla dikkati çeken çalışkan yazarımız Beşir Ayvazoğlu "Edebiyatın Çanakkale İle İmtihanı" adlı bir kitap hazırlamış. Türk Edebiyatı Dergisi'nin Mart 2015 sayısında bu kitabından bir bölüme yer vermiş. Başlığı şöyle: "Çanakkale'deki Destani Direnişin Sembolü Bolayır'da İki Türbe". Yazıda Gelibolu fatihi Süleyman Paşa ve Namık Kemal'in türbelerinden söz eder.
1915 Temmuz'unda Harbiye Nezareti tarafından Çanakkale'ye şair, yazar, ressam ve musikişinaslardan oluşan bir heyet gönderilir. Amaç onların cepheyi gezip izlenimlerini ve düşüncelerini kendi sanat dilleriyle anlatmalarıdır. Heyettekiler müttefik donanmasının bombardımanında isabet alan ve Çanakkale direnişinin sembolü haline gelmiş olan bu iki türbeyi ziyaret etmiş ve izlenimlerini yazmışlardır.
***
Şimdi gerilere dönelim. 1350'li yıllarda Gelibolu Yarımadası'na geçen ve ilk fetih hareketini başlatan kimse, Orhan Gazi'nin büyük oğlu Süleyman Paşa'dır. "Rumeli Fatihi" olarak tanınan Süleyman Paşa 1357'de bir kaza sonucu Bolayır'da ölünce, buraya gömüldü ve babası tarafından türbesi yaptırıldı.
Namık Kemal Gelibolu mutasarrıfı iken, çok sevdiği Süleyman Paşa'nın türbesini ziyaret eder, "Öldüğüm zaman beni buraya gömsünler" der. Bu vasiyeti uygulanır ve aynı türbenin yanına defnedilir, üzerine güzel bir türbe yapılır.
***
Süleyman Paşa'nın Gelibolu'ya çıkışı menkıbelerimizde renkli bir üsluba bürünür. Buna göre, Süleyman Paşa bir sal üzerinde 40 yiğitle Çanakkale Boğazı'ndan Gelibolu'ya geçmiştir. Bu inanıştan hareketle, şu beyitte Rumeli'nin takva eliyle alındığı gibi bir manevi unsura yer verilir:
"Keramet gösterip halka suya seccade salmışsın/ Yakasın Rumeli'nin dest-i takva ile almışsın."
1915'te sözünü ettiğimiz heyette bulunan Mehmet Emin Bey "Ordunun Destanı" şiirinde aynı menkıbeye gönderme yapar:
"İşte altun sikkesiyle o Şehzade Süleymanlar/ Aksungurlar, Demirtaşlar/ İki salda Rumeli'yi fethe koşan yoldaşlar/ Seksen yılda bu devlete temel atan o arslanlar!"
İbrahim Alaaddin Gövsa da aynı konuya değinir: "Kırk canla bir ele karşı durmuştun/ Deryaya azminle köprü kurmuştun/ Geçmiş Rumeli'ni kesip vurmuştun."
Şairlerimiz böylece tarihle bağ kurarak Çanakkale Zaferi'nin manevi boyutuna değinmişlerdir.
Hüseyin Cahit'in satırlarıyla bitirelim: "Süleyman Paşa'nın körfeze hakim türbesi, altı yüz sene evvel olduğu gibi, Türk diyarını çiğnemeye gelen müttefik devletler ordularına karşı yaralı göğsüyle meydan okuyor ve ihtiyar türbedar diyor ki: Mart'ın dördünde (17 Mart'ta) düşmanlar bu mübarek türbeye top attılar, ertesi gün o zırhlılar denizin dibine battı."