Mehmet Demirci

Şekle takılıp Özü unutmak

Bir arkadaşım anlatıyor: 5 ve 7 yaşlarındaki torunlarımla senede üç beş defa beraber oluruz, biz gideriz onlar gelir. En küçüğü her defasında "ne hediye aldınız?" diye sorar.
Annesi böyle yapmamasını sıkı sıkı tembih etmesine rağmen, o en çok on-on beş dakika sabreder ve sorar: "Bana ne hediye aldınız?" Bunu öyle tatlı bir samimiyet ve çocuk safiyetiyle yapar ki, bizim de çok hoşumuza gider. Zaten babaannesinin, eşimin en büyük zevklerinden biri, torunlarına giyecek ve oyuncak türü hediyeler almaktır.
Bir keresinde aldığımız pinpon raketi kırılmış, biraz üzülmüşler, torun hemen atılmış:
"Babaannem yenisini alır!" Amacım arkadaşın torunlarını anlatmak değil. Küçük çocuklar hep aynıdır; saftırlar, samimidirler, içleri dışları birdir.
Büyüdükçe insan karakteri değişmeye başlar. İyi bir çevreye sahip değilse, düzgün örneklerle karşılaşmazsa, yavaş yavaş saflık ve samimiyet kaybolur.
İNANCI YAŞAMAK
Din ve ahlak kuralları bizi samimi olmaya, ikiyüzlü davranmamaya çağırır. Ne yazık ki basit çıkarlar uğruna bu kuralları çiğnemekten çekinmeyiz.
Dürüstlüğü dilinden hiç düşürmediği halde yalan söyleyen ve hak yiyenlerimiz çoktur. Bazılarımız, yüzüne güldüğü birini arkasından çekiştirmek, dedikodusunu yapmaktan zevk alır.
Halkımızın çoğu inançlıdır, doğruları, güzel ahlak kurallarını hepimiz biliriz. Ama inançlarımızı ve bilgilerimizi hayata geçirmekte başarılı değiliz. Kendimiz aldattığımızın farkında değiliz.
Doğan Cüceloğlu'nun "Mış Gibi Yaşamlar" kitabı ilgi çekicidir.
Doğruyu bilmek fakat gereğini yapmamak, sadece yapmış gibi davranmak hüzün vericidir.
İÇİ DIŞI BİR OLMAK
Bu neden böyledir? İnancımız dilimizde kaldığından, onu kalbimize indiremediğimizden, ve içselleştirilmediğimizden dolayı böyledir.
"Ya göründüğün gibi ol, ya olduğun gibi görün" sözünü her yere yazar ve tekrarlarız. Evet söz olarak güzel bir ifade. Ama sanki sadece başkaları için söylenmiştir, biz hiç üstümüze alınmayız.
Bizim kültürümüzde dini ve ahlakı yaşanır hale getirmeyi sağlayan tasavvuf ve "dervişlik" diye bir yol vardır. Ne yazık ki bunlar bile şekle boğulup özden uzak kalabilir. Tıpkı Yunus Emre'nin dediği gibi:
"Dışım derviş içim boş dilim tatlı sözüm hoş/ İlla benim ettiğimi dinin değşiren etmez" Yunus, aslında bir olgunlaşma yolu olan dervişliği şekle hapsedenlere şöyle seslenir:
"Dervişlik dedikleri hırka ile taç değil/ Gönlün derviş eyleyen hırkaya muhtaç değil" Bu yazıyı bana ilham eden, Fatma Barbarosoğlu'nun naklettiği şu ifade oldu:
"Sivil toplum örgütleri, kadınların çalıştığı sivil toplum örgütleri iyi güzel, ama metafizik bir ürperme ortaya koymuyor bu çalışmalar. İnsana dokunmadan çalışıyorlar. 'Şu kadar açı doyurduk, şu kadar kişiye burs veriyoruz.
Tamam bunlar güzel! Ama esas sen onların ruh dünyası için ne yapıyorsun! Karınlarını doyurdum diye kendini iyi hissetmen için mi bütün çaba?"

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.