Deprem bölgesinde bir din görevlisi-2
Depremzedelere yardım için gönüllü olarak Kahramanmaraş'ta 5 gün kalan bir din görevlisinin anlattıklarını vermeye devam ediyoruz.
Hocamız şöyle anlattı:
Bir şey beni çok mutlu etti. Karşılaştığım insanlar son derece kavi imanlı, yüksek karakterli müslümanlardı. Duruşları bana gurur verdi. Adam gelmiş mesela üç tane kızını veya iki torununu, eşini, eniştesini veya damadını enkaz altından ölü olarak çıkarmışlar. Cenaze yıkanıp kefenlendi, bana dediği şu: "Her şey Allah'tan, her şey Allah'tan" diyor.
METİN İNSANLAR
Hocamıza sordum: Ümitsizliğe, kötümserliğe kapılıp şikayet edene, sızlananlara hiç mi rastlamadınız?
Cevap: İnanın orada isyan tezahüründe bulunan hiç kimeyi görmedim. Hatta cenaze sahibi birkaç kişiden şunları duydum:
"Allah'ım acım büyük, acım derin.
Ne yapalım ki, senden geldik sana döneceğiz. Biliyorum ki, sen bizimle berabersin." Adamlar metanetli kimseler.
Sordum: Bu sözleri kulaklarınızla duydunuz mu? Cevap: Duydum ve bu insanlara imrendim.. Kendi kendime dedim ki: "Acaba ben bu duruda olsam, ağzımdan isyan kelimesi çıkar mıydı?"
Ayrıca insanlara şunu hatırlattım: Peygamber Efendimiz 6 evladını kendi elleriyle defnetti. Elbette üzüldü, gözleri yaşardı, ama şöyle buyurdu: "Göz yaşarır, kalp üzülür, mühim olan şu dudaklardan Hak Taala'ya isyan mahiyetinde bir kelime çıkmasın."
Çok metanetli çok dirayetli insanlar var. Biri diyor ki: Hocam veren de Allah, alan da Allah.
YARDIM YAĞMIŞ
Hocaya sordum: "Maraş'ta deprem bölegesindeki bu 5 gün boyunca nerede yattınız?"
Cevap: İlk gece aracımızda yatmak istedik, 13 kişiyiz. Mümkün değil o soğukta uyumak.. Müftülüklere ait çadırlar vardı.
Biz de AFAD'dan bir çadır bulduk ve gece orada yattık. Tabii gene de soğuktu.
Bereket bize İzmir'den ayrılmadan tembih etmişlerdi; hava çok soğuk, ona göre gelin, battaniye alın, sıkı giyinin demişlerdi.
İlk gün yattık, çok çok soğuktu, ama yorgunluktan sızıp uyumuşuz. Sabah uyandım, ayağımı hissetmiyorum, o kadar uyuşmuş.
Ağlamaya başladım; ya Rabbim, çadırın içinde biz böyleyken, betonların arasında kalanlar ne yapıyor, diye düşündüm.
Üçüncü gece AFAD'dan soba bulduk.
Kamyonla, TIR'larla pek çok odun getirmişler.
Çadırların etrafında da ateşler yakıldı.
Sobaya rağmen çadırın içi gene de soğuktu.
Yemek işi şöyleydi: Biz buradan bir şeyler götürmüştük. Ayrıca hayırsever kimseler var. Mesela Konya'dan koskoca bir kamyon makarna, pirinç, çorbalık, su, tüpgaz gelmiş. AFAD'ın, Diyanet'in mutfakları çalışıyor. İlk günden hazırlanmış.
TUVALETLER
Tuvalet konusunda önce sıkıntı vardı, hemen düzeldi. Devlet iyi çalıştı. Kepçeler geldi, kazıldı, tuvaletler yapıldı. Bayanlara ayrı, erkeklere ayrı kuruldu. Suyunu verdiler, seyyar su depoları getirmişler. Tesislerdeki tuvaletler, şehir suyu kesilince kirlenmiş, tıkanmış.
Onları temizlediler, tekrar kullanıma açıldı. Musluğu, sabunu, her şeyi var.
Çok yerden yardım gelmiş. Kazan kazan et, kuru fasulye, kavurma getirmişler. Pilav, salata her şey var. Orası erzaka boğulmuş.
Ben varınca hemen mesaj gönderdim; burada maddi bir şeye ihtiyaç yok. Yardım edecekler resmi kurumlara para yardımı yapsınlar, dedim.
Hocamıza tekrar tekrar sordum: Hep olumlu ve güzel şeylerden söz ettiniz; hiç mi, eksik, yanlış bir şey yoktu?
Cevap: Bağırıyorlar su yok, kefen yok, diye. Maraş'ta bunların hepsi vardı. Ben bir imam olarak, Kur'an okuyan biri olarak niye yalan söyleyeyim! Orada hiç yoksa bir TIR dolusu kefen vardı. Çadırlar erzak dolu. Süt, ayran, meyve suyu bile var. Eldiven, maske var.
(YARIN DEVAM EDECEĞİZ)
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.