Dünyada ilk covid-19 vakasının üzerinden neredeyse 10 ay geçti. Bu salgın, hayatımızı baştan aşağıya değiştirdi. Ama çoğunun farkında değiliz. Hala eski yaşamımıza sıkı sıkı tutunup devam ettirmeye çalışıyoruz. Ama nafile.
Çünkü hayat ve hayatı yaşama formu bu 10 ayda öyle bir değişti ki artık takip etmek bile çok güç. Yaşamın içinde yer alan iş ve iş yapma modelleri, üretim ve üretim modelleri, aklınıza ne gelirse gelsin hepsinin ucu dijitalleşmeye dokundu. Değişim dijitalleşmeyle daha bir hız kazandı.
E-Yaşam sürer olduk. Gelecek daha da dijital olacak. Yanılmıyorsam Nisan ayı gibi bu köşeden İzmir'de bir değişim merkezi kurulması önerisini getirmiştim. Bu merkezin bir sosyolog, psikolog, gelecek bilimcisi gibi hareket edip değişimle insanlar arasında bir köprü görevi görmesi gerektiğini belirtmiştim.
Bunu önermemin nedeni şuydu:
Neyin değiştiğini bilemezsek, eski yaşama tutunmaya devam ederiz.
Oysa yeni normal hayatın içindeyiz.
Yeni normalın eş anlamlısı ise farklı bir yaşam modeli. Bir gerçekle karşı karşıyayız. Covid bitse de bu, diğer bir salgının olmayacağı anlamına gelmiyor. Yani hep tetikte bir yaşam sürmek zorundayız.
DAHA SOSYAL OLDUK
Değişim yaşamın her alanında var. Sağlıkta, bilimde, kültürde.
İnşaat, endüstri, medya aklınıza ne gelirse gelsin hepsinde var. Basit bir örnek. Endüstri 4.0 diyoruz. Robotlu otomasyon diyoruz. Uluslararası Robot Federasyonu verilerine göre imalat sanayinde 10 bin işçi başına düşen robot ortalaması Singapur'da 918, Türkiye'de 29. İşte bu sayılar dahi değişecek. Göz açıp kapayana kadar değişecek.
Kitap satışları düşüyor, e-kitap satışları yükseliyor. Her türlü etkinlik azalıyor, çevrimiçi etkinlikler çoğalıyor. Aslında a-sosyal bir yapıdan daha bir sosyal yapıya geçtiğimiz bile söylenebilir. Sadece form değişiyor. Sosyalleşmenin dahi tanımı değişiyor. Daha dijital yaşam ve kendimize daha çok zaman ayırabileceğimiz bir gelecek bizi bekliyor. Belki daha programlı..
EGE VE AKDENİZ'E DEGİSİM GÖÇÜ OLACAK
Çeşme'den Fethiye'ye, Foça'dan Akyaka'ya kadar yazlıkların çok önemli kısmı hala dolu.
İnsanların geri gelesi yok. Bugün İstanbul'un türlü sıkıntılarından kaçan nitelikli beyin göçünün adresi biliyorsunuz Ege ve Akdeniz kıyıları.
İşte bu da muhtemelen artacak.
Çünkü "değişimin" kendisi de o "türlü sıkıntılardan" biri. Hatta en hası. Göç demek, şehir kültürünün daha kozmopolit bir yapıya ulaşması demek. Tüm bunlar olup biterken, dışında olmak, etkilenmemek mümkün değil. O yüzden İzmir Değişim Merkezi fikrini yeniden hatırlatmak istedim.