Sizin de içinizden, şu "zamanı" elinden kolundan tutup, "otur bakayım şuraya" demek geliyor mu?
Hiçbir şeye yetişemez, hiçbir işi, planı bitiremez oldunuz mu?
Hayat, çözülemez bir "çelişki" içinde akıp gitmiyor mu sahiden?
Beynimizin hayallerine ve "sınırsız" enerjisine; ne gün ne zaman ne bizdeki "güç" yetiyor...
Hayat, sonsuz pazartesiler gibi...
Hani, o başlanmayan rejimlerin, sporların, tamamlanması sözü verilen projelerin "ertelendiği" pazartesiler...
Kışın yapmayı hayal ettikleriniz mesela...
Yüzde kaçını yapabildiniz?
Ben mi?
Peki cevap veriyorum...
Bir hayli yol aldım ama ı-ııh nafile, tamamlayamadım...
Bir yanım kızıyor kendime...
Fonda "tembel, tembel, tembel" diyen bir ses duyuyorum...
Aaa bir bakıyorum karşı tribünden ise tezahüratlar geliyor...
"Aferin" diyorlar, "Başlamak bitirmenin yarısıdır. Bak gördün mü sen neredeyse tamamladın bile..."
Ve sanırım, yapamadıklarıma değil, yaptıklarıma odaklanmak iyi geliyor.
Her şeyin ya yarım ya eksik kaldığını düşünürsem bir adım bile atamayacağım...
O nedenle, hayatın "hadi devam et" diye "tezahürat" yapan tribününe dönüyorum.
Bir de yeni bir yol öğrendim...
Susmak!
Çok işe yarıyor, deneyin...
Bir işe başlamak, devam etmek ya da bitirmek mi istiyorsunuz?
Kararsız mısınız?
Ne yapsam, nasıl ilerlesem diye bir labirentte mi dolaşıyorsunuz?
O halde susun!
Kimseye anlatmayın...
Neden mi?
Çok basit!
Dünyanın en muhteşem "hitabet" yeteneğine sahip olun isterseniz...
Nafile!
O projeyi ve hayali "sohbet" gibi anlatamazsınız...
Çünkü o henüz beyninizde tamamlanmamıştır!
İş anlatmaya gelince afallarsınız...
Cümleler sıradanlaşır...
Anlattığınız kişi, destek veriyor gibi gözükür ama gözlerinde "Bunu mu yapacaksın?" yazısını okursunuz.
İşte o nedenle "susun!"
Belki "en sevdiğiniz" bir tek kişiyle paylaşın...
Hani o tezahürat tribününde, "en ön koltukta" oturan kişiye...
Başka kimseye söylemeyin...
İşe yarayacak garanti veriyorum!
Deneyin....
STAR WARS TİRE!
Elbette hayatla da biraz dalga geçin.
Canınız mı sıkıldı, şöyle bir Tire'ye uzanın.
Hayır, hayır aklınız fikriniz yemekte olmasın.
Köfte falan yemeyeceksiniz.
Malum, UFO'lar Tire'ye geldi.
Geçen haftanın en muhteşem konusuydu...
Bizim Tireli abimiz, uzaylılarla "el feneri" aracılığıyla iletişim kurdu!
Bakınız kurmuş, iddia etti demiyorum.
Egeli hemşerimizin yalancısıyız.
Kurdum diyorsa kurmuştur!
Ve fakat yöntemi, iletişim kazası ile sonuçlandı.
Gözüne ışık tutulmasını sevmeyen uzaylıdan çok fena bir atar geldi dünyalı, pardon Tireli abiye...
Uzaylı, "Bizimle uğraşma seni yok ederiz" dedi...
Abov!
Gele gele Ege'ye, galaksiden "atarlı" uzaylı geldi iyi mi?
Gerçi Ege'de "galaksiler arası" ilk kanı biz döktük, hatırlayın...
Uşak'a gelen uzaylıları taşla kovaladık...
Tabii onlar da dünyaya artık ışın silahları ile geliyor...
Tire'yi bir gidin. Hala orada birkaç uzaylı görürseniz şöyle deyin:
"Ey uzaylılar bir türlü koordinatı tutturamadınız...
Dolaşmayın öyle Ege'de falan..
Nokta atışı İzmir'e ışınlanın!
Galakside bir tek biz, "tanımadığımız biriyle 40 yıllık dost gibi" muhabbet ederiz...
Senin gezegenden nasıl gözüküyor bilmiyoruz ama biz çok güzel güneş batırırız!"
Diyerek ikna edin ve sürükleyin Kordon'a...
Ve gecenin sonunda hep bir ağızdan uzaylılarla söyleyin:
Batsın bu dünyaaa...