Biz çok eğlenen çocuklardık...
1980'li nesiller...
Her gün yeni bir terimle karşılaşırdık...
Onlardan biri de ozon tabakasıydı...
Gazetelerde birdenbire ardı ardına haberler çıkmıştı...
Ozon tabakası delindi!
Abovvv!
Bir çocuk için hayli ürkütücüydü...
Tam olarak ne olduğundan emin değildik ama özetle dünyamızın ve dolayısıyla bizlerin hapı yuttuğu konusunda, tüm arkadaşlar hemfikir olmuştuk...
İklimler falan değişecekti...
O yıllarda henüz Mars'ta koloni kurulmaya çalışılmıyordu...
Stephen Hawking, "Uzaylılar mesaj gönderirse cevap vermeyin" dememişti...
Uzaylılar bizim canımızdı!
Çünkü biz E.T.'yi seviyorduk...
Çok çirkindi ama sevdik işte...
"Amaannnn güzellik gelip geçer, huyu güzel olsun" demiştik...
E.T. mesaj yollayıp, "gel" dese, bütün Türkiye bisiklete atlar yanına giderdik... (1980'leri yaşamayanlar, 'niye bisiklet' diye düşünmek yerine, filmi izlesin...
Anlatacak kadar yerim yok!)
Evet hadi dağıldık, ozon tabakasına geri dönelim...
İşte efendim, bu vahim sorunun suçlusu olarak da o yıllarda deodorantlar gösterildi...
Ortada misler gibi kokacağız diye deodorantları boca edenler, meğer ozonu delik deşik ediyormuş...
Dünyayı katleden suç aleti ve suçlular açıklanmıştı!
Fakat durum vahimdi!
O yıllarda "kadın ve erkekler" arasındaki müthiş bir "ilan-ı aşk" aracıydı deodorant!
Tek kanallı televizyonda dönüp duran bir reklam vardı...
Ve sloganı şöyleydi...
"Hiç tanımadığınız bir erkek size çiçek verirse şaşırmayın.
Nedeni impulse..."
Bakın sokaklar buram buram kırmızı impulse kokardı...
En güzeli oydu çünkü...
7'sinden 70'ine kadar bütün kadınlar sürerdi...
Ancak bir sorun vardı...
Kadınlar, ozon tabakasını delecek kadar impulse sıkıyordu ama ortada çiçek veren bir erkek yoktu...
Yani, tanımadıklarını geçtim; tanıdıkları erkekler bile yoldan çevirip çiçek falan vermiyordu...
1980'li yılların erkekleri, o yıllarda eve maydanoz götürmeyi tercih ediyordu...
Sadece İzmirli erkekler biraz daha farklıydı...
Onlar turp otu, cibes, roka falan da alıyordu...
Kadınlar onca 'impulse'a rağmen, erkeklerdeki çiçek alma "dürtü"sünü devreye alamıyordu!
"O çiçek gelecek" hırsıyla deodorantlar sıkılarken, olan bizim dünyamıza oluyordu...
Heyhayt yıllar geçti!
Devir değişti...
E tabii deodorantlar da değişti...
Ama insanoğlunun, dünyayı katletmek için ozon tabakasını delerek başlattığı zulüm, artarak çoğaldı...
Şimdi içinde iki tane çim alan var diye sitelere, şehir merkezinin dışına kaçanlar, o yıllarda tek katlı evlerini müteahhitlere havada iki parende atarak verdi...
O güzelim mimarinin yerini, abuk sabuk betonarme apartmanlar aldı...
Ama herkes çok mutluydu...
Tek katlı evlerden kurtulmuşlardı...
Sonra ağaçları kestiler...
Ormanlar yok edildi...
Herkes hayatının merkezine "para"yı koydu!
Daha çok kazanmanın bir yolu bulunmalıydı...
Köylüler, çiftçiler hormonu keşfetti...
Dünyaya arabayla geldiğini düşünenler yürümeyi unuttu...
Araç egzozları, kaloriferler, çarpık sanayileşme, denizlerin kirletilmesi derkennnn doğaya da gelenler geldi...
"Almanya'dan oğlum gelecek çıkın evimden" diyen ev sahibi misali, "Çekin gidin hepiniz tepemden" dedi...
Biz de kendisine hep birlikte, "Gidecek yerimiz mi var" şarkısını söyledik ama ı-ıhh oralı olmadı!
Dünyanın asfalyası attı bir kere... Hepimizden bıktı...
O da silahını çekti sonunda işte...
Depremi, seli, yağışı, dolusu, fırtınası ile bize karşılık veriyor...
Sahi dünyayla aramızdaki savaşı kim başlattı!