Tokatta ve yumrukta... Dayak bizi ayırana kadar! Evet!...
"Karım değil mi, döverim..." Böyle demiş, karısını kemerle 2 saat döven adam...
Kadıncağız o dayağı yerken, bu adamdan yaptığı çocuğu da kucağında emziriyormuş...
Sonra bunu hakim karşısına çıkarmışlar...
"Pişmanım" falan diyeceğine, "Karım değil mi, döverim" diye savunmuş kendini...
Vallahi pes...
Kravat takıp, "iyi hal indirimiyle" yırtmaya çalışanlar mı daha yüzsüz; yoksa bu adam mı emin olamadım...
Evlilik yemini, "Hastalıkta ve sağlıkta... İyi günde kötü günde" diye başlar...
Eşlerin, her şart ve koşul altında "sevgiyle" birbirinin yanında olacağını anlatan bir söz vermedir...
Ama "kötü" gün, senin o kadını kemerle dövmen ve o kadının da sana katlanması değil be adam!
Evlendin diye kölen mi oldu?
Cesaretin vardıysa, o nikah memurunun karşısında söyleseydin ya bunu...
Ya da evlilik teklifi ederken içindekini ortaya dökseydin...
"Pembe panjurlu evimiz, çiçekli bahçemiz olacak ve o evde senin ağzını burnunu kıracağım, kemerle beline beline indireceğim... Kan revan içinde kalacaksın. Eeee karım olacaksın, döverim tabii" deseydin ya kardeşim...
Evlilik teklifini bu zihniyet ile et, bak bakalım seninle evlenen bir tek kadın çıkacak mı?
TUBA YATAKTAN ÇIKIP GELMİŞ!
Türk sineması, kendine dünya arenasında yol açmaya çalışırken, bunlara bir haller oluyor...
ABD'nin Los Angeles kentinde düzenlenen Uluslararası Asya Film Festivali'nde jüri üyesi olarak yer alan Tuba Büyüküstün, Hollywood yıldızı Angelina Jolie ile de bir araya gelmiş...
Dünya basını orada...
Devir, imaj devri...
Sokaktaki adam bile, sosyal medyada kendini bin tane filtre ile "en iyi" şekilde göstermeye çalışıyor...
Hal böyleyken, Tuba'nın galadaki giysisi ve saçlarına bak...
- Gece saatini kurmayı unutup, sabah çok mu geç uyandın Tuba?
- Yataktan kalkıp direkt festivale mi geldin?
- Saçını niye öyle, ofiste sıkılınca kalemle topuz yapan kızlar gibi topladın?
- Kaldığın otelde ayna mı yoktu, nedir?
- Yani üzerindeki, festival için giyilen bir gece elbisesiyse, senin geceliğin nasıl, vallahi çok merak ettim!
DENİZ'İN İDAM HÜKMÜNÜ SATIYORUM SATIYORUM SAAATTTIIM!
İstanbul'da bir müzayedede, Deniz Gezmiş'in orijinal idam hüküm belgesi, internetten satışa sunulmuş...
Şimdi ben bu haberi okuyunca, kibar bir İzmirli olarak, ne bileyim "küçük hanımefendi" modunda, "Deniz Gezmiş felsefesini, ruhunu, inancını 'paraya' dönüştürmek, hem de böyle 'acı' bir hatıranın 'bedelini' açık artırmaya sunmak yakışıyor mu?" demeliyim...
Ama maalesef yazarınız her zaman o kadar kibar olamıyor...
Ben, tüm bu "cool" cümleler yerine, "Yuhh artık be el insaf. İdam belgesini satışa sunmak da ne demek? Bir ülkenin tarihine, kara bir leke olarak geçmiş olayı, paraya dönüştürmeyi nasıl becerdiniz? O belgede yazanlar Deniz'in yüzüne okundu...
Peki o idam belgesini satıp, cebine parasını atmaya çalışırken, sizin yüzünüz kızarıyor mu?" diye sesleniyorum...
Onlar idam edilmeden önce birbirlerine gülümseyip, hayatın "derin" çelişkisiyle dalga geçmişlerdi... Eminim, ölüm belgelerinin bir müzayedede satıldığını, birilerinin de 15 bin TL'ye kadar para verdiğini görse, yine gülümserlerdi...
Çünkü Deniz bu adamlara daha fazla tepki vermezdi!
O nedenle, ben onun yerine "Utanın" dedim!
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.