"Haute Couture"* bir film!
çıkmaz tükenmiş, festivalde ek seanslar konulmuştu. Oscar'ın da gözdesiydi aynı film.
Birçok dalda aday oldu. Hem seyirci hem de eleştirmenler tarafından övgüyle karşılandı.
Her ne kadar bir profesörün intiharla imtihanını atlasa da yaşama sevgisiyle dolu muhteşem bir "aşk" filmi "Tek Başında Bir Adam".
Christopher Isherwood'un romanından beyazperdeye uyarlanan filmde uzun yıllar birlikte olduğu sevgilisinin ölümünün ardından depresyona giren orta yaşlı gay bir profesörün bir günü anlatılıyor.Film çok etkileyici bir rüya sahnesi ile açılıyor. Dalgaların arasında yuvarlanan çıplak bir erkek bedeni bedeni... Hemen akabinde Prof. George şık bir takım elbiseyle karların üzerinde kanlar içinde yatan 16 yıllık sevgilisi Jim'e yaklaşıyor ve devrilen aracın yanında uzanan sevgilisinin dudaklarından öpüyor. Tam bu esnada George rüyadan sıçrayarak uyanıyor ve "uyandım", "varım ve şu anda" sözleriyle güne başlıyor.
Öfkeli, kırgın intihara meyilli ama bir o kadar da yaşama hırsıyla dolu" tek başına bir adam" George. Filmin finalinde de benzer bir rüya seyirciyi can evinden vuruyor. Filmin başında ve sonunda kurulan bu mantıkla Tom Ford yönetmen olarak sinemada ne kadar yetkin olduğunun/ olabileceğinin en önemli işaretini veriyor. Ford ilk filminde sinemaya uyarlaması son derece zor metinden çok şık, birinci sınıf bir sinema filmi çıkarıyor.Filmi lafa boğmayıp, zengin görselliği ile tam puanı alıyor. Ayrıca küçük ama anlamlı müdahaleler ile edebiyat tarihine geçmiş bir romanı, sinemada tarihinde de yer almasını sağlıyor. Mesela filmde birkaç satırla geçiştirilen George ve Jim'in tanışmaları, filmde oldukça ayrıntılı anlatılıyor.Ona keza kitap okudukları sahnede.Bunlar hem hikayeyi zenginleştiriyor hem de karakterlere zenginlik katıyor.
KORKU YILLARI
Film 1960'larda geçiyor. Amerikalı'nın adeta korkudan bile korktuğu dönem. Soğuk savaşın doruğu, Rusya'nın Küba'ya füze yerleştirdiği günler. Herkes şüphe altında. Kuşkusuz bundan en büyük payı alanlar da eşcinseller ve göçmenler gibi azınlıkta kalanlar. TV'lerdeki haberlerde bol bol füzelerin Küba'da nasıl konuşlandırıldığı haberleriyle korku toplumu yaratılırken, üniversitedeki okumuş yazmış prof'ların bile sığınak yaptırmaları son derece ironik. George işten çıktığında bir benzin istasyonuna girer ve devasa bir çift gözün önüne park eder. Orada İspanya'dan gelmiş bir delikanlı ile tanışır ve birlikte sigara içerler. Gözler "Sapık" filmindeki Vivian Leigh'a aittir ve adeta 60'lı yıllardaki azınlıkları yargılayan bakış açısının simgeler. Bu sinema tarihine geçecek bir sahne.
Filmi çeken modacı Tom Ford olur da o film hiç şık olmaz mı? Bu sadece kılık kıyafet anlamında değil. Sanat tasarımından, oyuncu seçimine kadar her şey muhteşem. Mesela George'un oturduğu ev. Tek kelime ile rüya ev. Ya Julianne Moore'un evdeki yemekte giydiği kıyafet. Anlatılmaz, görülür.
TEŞEKKÜRLER
Modacı Tom Ford daha ilk filminde kumaşında yönetmenlik olduğunu kanıtlıyor. Asla ucuz numaralar, over doz çıplaklıklar ile prim toplamaya çalışmıyor. Son derece sıcak, intihar gibi netameli bir konuyu bile zengin espri ve eşsiz hayal gücü ile sonuna kadar merakla seyrettiriyor. Tom Ford zor ama son derece sağlam bir kitapla yola çıkarken oyuncu Colin Firth ve Julianne Moore'dan büyük destek görüyor. George'da Colin Firth kariyerinde zirveye çıkıyor. Onu mutlaka görmelisiniz.
Bu film vesilesiyle Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde "Tek Başına Bir Adam" ın da bulunduğu bir programla sinemaseverlerin gönlünü feth eden İKSV'yi de tebrik etmek istiyorum. Özellikle son yılların en zengin, en doyurucu Festivalini hazırlayan Sayın Azize Tan'a ve medya mensuplarına her türlü kolaylığı sağlayan Sayın Üstüngel İnanç'a çok teşekkürler.
* Moda dünyasında kullanılan bir tabir ve kişiye özel anlamıma gelir.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.