Efsanenin doğuşu
13. yüzyıl İngiltere'sinde Kral Richard'ın ordusunda Fransızlara karşı hizmet veren Robin, Nottingham'a gittiğinde despot ruhlu şerifin baskısı ve ağır vergilerle inim inim inleyen bir kasabayla karşılaşır. Orada Lady Marion adlı dul bir kadına aşık olur. Ancak Lady Marion'ın, ormanlardan gelen bu adamla ilgili bazı kuşkuları vardır. Ülkeleri yıllardır süren savaştan yıpranırken, yeni kralın yetersiz kanunlarına karşı mücadele veren; içten ve dıştan gelen tehlikelere göğüs germek zorunda kalan Robin ve adamları, hayatlarının en büyük macerasına yelken açarlar. Bu sıra dışı kahramanlar ve müttefikleri, ülkeyi kanlı bir iç savaşın içine düşmekten kurtarıp İngiltere'ye bir kez daha zaferle döneceklerdir.
Daha önce "Gladyatör"de bir araya gelen yönetmen Ridley Scott eski tayfayı bir araya toplayıp yeni bir efsane film "Robin Hood"u yaratmış. Scott daha önce olduğu gibi bu filmde de tarihe esprili ve insanca bakıyor. Trajedilerle bizi hüzünlendiriyor. Entrikaları, iki yüzlüleri, ezenleri, ezilenleri unutmuyor. Trajediyle bizi hüzünlendiriyor ama filmin tam ortasına bir de "aşk" yerleştiriyor.
TARİHİ YÖNETİYOR
Ridley Scott tarihte tam anlamıyla dört nala at koşturuyor. Bizi atının terekesine attığı gibi beyazperde de geçmiş yüzyıllara götürüyor. Daha önce bize bu muhteşem yolculuğu "Gladyatör" ve "Cennetin Krallığı"nda yaşatmıştı. Demek ki şimdi sıra "Robin Hood"la bu macerayı yaşamakta. Ridley Scott seyircisini ilk sahnede olağanüstü bir savaş sahnesiyle selamlıyor. Daha sonra da her sahnesiyle bizi koltuğumuzda teslim alıyor. Finaldeki savaş sahnesiyle doruğa çıkıyor/çıkarıyor. Ve bu görsel zenginlik filmi kusursuz yapıyor.
Başarılı görselliği bizi etkileyen film içerik olarak da tam not alıyor. Daha önce hiçbir filmde Robin karakteri bu kadar derinlikli ve gerçekçi işlenmemişti. Ayrıca yönetmen Robin'in hikayesini gerçekçi bir tarihsel arka plana oturtarak anlatıyor. Mesela Robin'in babasının, geçmişte lordlarla birlikte hazırladığı 'Eşitlik bildirgesi', 'Magna Carta'nın sanki bir öncüsü. Her ne kadar film büyük bir bölümü Magna Carta öncesini ele alsa da İngiltere'nin doğuşunda rol sahibi olan büyük tarihi olaylar filmde yer alıyor.
KADROSU DA EFSANE
'Robin Hood'u bu kadar değerli kılan kuşkusuz sadece görselliği ya da gerçekçi tarihsel arka plan değil. Oyunculuk performansları da bu filmi unutulmaz kılıyor. Daha önceki Robin Kevin Costner ile uzaktan yakından fiziksel hiçbir benzerliği olmayan Russel Crowe dört dörtlük bir "Robin Hood" portresi çiziyor. En az "Gladyatör"deki kadar başarılı. Ya Lady Marion'ı canlandıran Cate Blanchett'e ne demeli. Hem oyuncu hem de bir kadın olarak muhteşem! Üstelik Crow ile beyazperdede birbirlerine çok yakışmışlar. Bu iki olağanüstü oyuncunun yanında bir de iki büyük usta var : Sir Walter Loxley rolünde İsveçli dev oyuncu Max von Sydow ve Lord William rolünde William Hurt. İkisi de şanlarına uygun bir biçimde adeta döktürüyor.
Sezonun en iddialı yapımlarından biri olan "Robin Hood" bir değil, birkaç kez seyredilmeyi hak ediyor.
Haftanın Filmi
Ayrılık
Ayrılık, Almanya doğumlu bir Türk kadının beş yaşındaki oğlu ile birlikte, kocasını Kayseri'de bırakarak Berlin'e gelmesiyle başlayan hikayesini anlatıyor. Ailesi onu beklediği sıcaklıkla karşılamayınca Umay, oğlunu Türkiye'ye yollamaya zorlanır. "Tribeca Film Festivali"nde en iyi kadın oyuncu ödülü alan "Sibel Kekili" nin performansı çok etkileyici. "Ayrılık" bu yılki Berlin Film Festivali'nde de "En İyi Avrupa Filmi" ödülünü kazandı. Kaçırmayın.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.