"Goodbye Harry"
Harry, Ron ve Hermione'nin Voldemort'un ölümsüzlük sırrını barındıran Hortkuluklar'ı yok etmek üzere yola çıkarlar. Profesörlerinin yönlendirmeleri ve Profesör Dumbledore'un koruması olmaksızın, tek başlarına yola çıkan üç arkadaş şimdi her zamankinden daha fazla birbirlerine güvenmek zorundadır. Ancak, onları tehdit ederek ayrı düşmelerini sağlamak isteyen Karanlık Güçler de aralarındadır. Bu arada, büyücülük dünyası Karanlık Lord'un tüm düşmanları için tehlikeli bir yer haline gelmiştir. Uzun zamandır korkulan savaş başlamış ve Voldemort'un Ölüm Yiyicileri Büyü Bakanlığı'nın kontrolünü zorla ele geçirerek terör estirmekte ve kendilerine karşı olabilecek herkesi tutuklamaktadırlar. Ama, Voldemort için en değerli olan ganimeti; Harry Potter'ı hala bulamamışlardır. Seçilmiş kişi artık aranan kişidir ve Ölüm Yiyiciler Voldemort'a "canlı" olarak teslim etmek üzere onu aramaktadırlar. Harry'nin tek umudu Voldemort onu bulmadan önce Hortkuluklar'ı bulmaktır. Ama, ipuçlarını araştırdıkça neredeyse unutulmuş olan eski bir efsaneyi ortaya çıkartır-Ölüm Yadigarları'nın efsanesi. Eğer bu efsane gerçekleşirse, Voldemort aradığı üstün güce erişebilecektir.
ETKİLEYİCİ BİR FİNAL
Harry Potter çocuk işi deyip, dudak bükenler bile artık bu filmden sonra masalsı yer yer oldukça ürkütücü bir yetişkin filmiyle karşı karşıya olduklarını anlayacaklar. (Ne de olsa Harry de büyüdü) Finalin iki bölünmüş bir filmle yapılmış olması doğru bir karar gibi gözüküyor. Daha önceki filmde de yönetmen koltuğunda oturan David Yates romanın oldukça zengin olan içeriği nedeniyle bu kararı aldıklarını açıklamıştı. Çok haksız sayılmaz. Sahnelerin aceleye getirilmemiş olduğunu daha ilk başta anlıyorsunuz. Kitaptaki pek çok olay adeta özet gibi değil daha ayrıntılarıyla aktarılmış. Bu da bir Harry Potter filmi için bulunmayacak bir lüks. Karakterlerin ruhsal çözümlemeleri bile yapılmış. Duygusal sahnelerde bile tempo son derece akıcı.
Yönetmen David Yates ikiye ayrılan final filminin ilkinin bir yol filmi tarzında olduğunun altını çiziyor. Finalin ikinci yarısı ise daha dramatik, renkli ve fantezi odaklı. Kuşkusuz bu son film Harry Potter serisi içinde en ruhani ve en şiddet dolu olanı. Kitap da gücünü bu ruhanilikten alıyordu. Kaderinin ne olduğunu ve varoluş sebebini bilmek Harry'nin hakkı. Şiddet ise sinemanın, görselliğin ve 3D'nin bu seriye hediyesi. Bu nedenle izlediklerinizden daha farklı bir Harry Potter macerası karşınızdaki. Atmosfer yaratmak üzerinde yoğunlaşan ilk bölümde dudak uçuklatan görsel efektler yok. Bunlar için hevesinizi ikinci bölüme saklamanız gerekiyor. Ama Sihir Bakanlığı'ndaki veya Godric's Hollow'daki sekansların çok başarılı olduğu da bir gerçek.
Kuşkusuz bir film için senaryo ve yönetmen çok önemli. Ama görüntü yönetmeni de en az onlar kadar değerli. Bu nedenle Eduardo Serra görüntüleri çok etkileyici. Gerçeklik duygusunu artırmak için kamera elde çekilen sahneleri daha önce görmeye alışık olmadığımız Harry Potter görselliği. Film öngörülen sürenin neredeyse iki katı kadar zamanda tamamlanmış ama bu titiz çalışmaya değmiş doğrusu. Bu nedenle teknik olarak ne kadar zengin olduğunu söylemeye bile gerek yok. Başrol oyuncularının yine tam kadro karşımızda olduğu film, görsellikle beraber, oyuncuların şahane performanslarıyla da göz dolduruyor. Şu ana kadar Harry Potter dünyasında karşılaştığımız pek çok farklı sima yine aralarda çıkıp bize kendilerini gösteriyorlar. Ancak birçoğunun rolü çok kısa. Sanki veda için karşımızdalar.
BAŞARILI UYARLAMA
Harry Potter'ın finali fanatiklerine hayal kırıklığı yaşatmayan, yaratılan başarılı atmosferle kendinizi hemen filme kaptıracağınız bir filmle yapıyor. Yönetmen David Yates "Harry Potter ve Ölüm Yadigarları: Bölüm 1" de Hogwarts'a adım atmadan geçen bu öyküde ana karakterlerinin dertlerini ve iç sıkıntılarını aktarmak konusunda son derece başarılı. Ayrıca en iyi Harry Potter uyarlamalardan biri olarak sinema tarihindeki yerini alacak. Eğer ezeli ve ebedi bir Harry Potter fanatiğiyseniz bu üç boyutlu görsel şöleni kaçırmayın derim.
HAFTANIN FİLMİ
"Prensesin Uykusu"
Çağan Irmak'ın senaryosunu yazıp yönettiği 'Prensesin Uykusu'nda sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bir grup insanın birlik olup kaderi değiştirme çabalarını hayatın tam içinden anlatıyor. Bir kütüphanede memur olan Aziz, kendi küçük dünyasında sakin bir hayat sürdürmektedir. Bir gün, mahalleye yeni açılan kuaförün sahibi Seçil ve 10 yaşındaki kızı Gizem, Aziz'in oturduğu apartmana taşınır. Aziz'in yeni komşularıyla renklenen hayatı, küçük kızın daldığı uzun uykuyla gölgelenir. Gizem'in daldığı uykunun tetiklediği bambaşka olaylarla, sıradan görünen ama aslında rengarenk karakterlere sahip bu insanlar birlik olup, kaderi değiştirmeye çalışırlar.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.