Entrika her yerde entrika, kadın her sarayda fettan, -kral dahi olsan- erkek kadının elinde oyuncak. "Muhteşem Yüzyıl" dizisi Osmanlı Sarayı, Kanuni, Hürrem ve Harem'i gündeme getirirken, yaz sürprizi olarak sinemalara gelen "Kral Henry" de Louvre Sarayı'nda yaşananları beyazperdeye yansıtıyor. Yoktur bir farkları. Orası Louvre burası da Osmanlı Sarayı. Bunlar işin latife kısmı. Her ne kadar saray entrikalarını izlesek de Katoliklerle Protestanların din uğruna vahşi katliamlarını beyazperdeye taşıyor "Kral Henry".
Fransa'da, 16. yüzyılda "Huguenot" adı verilen Protestanlarla Katolikler savaşmaktadır. Yenilmiş olan Katolikler'in ellerinde bir tek Paris'teki saray Louvre kalmıştır. Fransa'nın Bask bölgesindeki küçük krallık Navarre'ın genç prensi Henri, Fransa'nın kralı hayaliyle büyümüştür. Paris'teki saraydan barış teklifi gelir ve güçlü kadın Catharina de Medicis, kızı Margot'yla Henry'nin evlenmesiyle Katoliklerle Huguenotlar arasında katliamların biteceğini söylüyor. Acaba öyle midir?
KAN VE DÜĞÜN
Öyle olmadığını Henry ve Medici ailesinin kızı Margot'un düğününün olduğu gün hemen anlıyoruz. 1572'de Tarihte "Bartholomew Günü" ya da "Kan ve Düğün" olarak anılan bu olayda büyük bir katliam yaşanıyor. Ana kraliçe Catharina'nın talimatıyla düğünün yapıldığı gece 30 bin Protestanı katlediyor. Bu katliama rağmen Henry çözüm bulabilmek için Protestanlıktan Katolikliğe bile geçiyor ama sonuç nafile. Medici ailesinin asıl istediği Fransa tahtını ve iktidarı kimseyle paylaşmamak. Yoksa Katoliklik bahane. Bir süre sonra öldürüleceğini anlayan Henry saraydan kaçarak canını zor kurtarıyor. Henry'nin sonraki hayatı da bir başka trajedi.
HEINRICH MANN'İN ESERİ
Kral Henry dışavurumcu Alman yazar Heinrich Mann'in aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanmış. Mann 19. yüzyıl Fransız felsefesine yakın duran bir yazar ve gücün insanlık yararına kullanılabileceğini savunuyor. Bu nedenle de Kral Henry'nin dinler arası barışı savunan insancıl yönü ön plana çıkarılıyor. Kitabın bu ruhunu yönetmen Jo Baier de dışavurumcu bir estetik anlayışıyla sinemaya yansıtıyor. Mekanda uzayıp giden silüetler, gölgeler, kasvetli ve gri bir atmosfer, savaşın vahşetini daha iyi hissettiren yakın planlar ve bunları destekleyen muhteşem bir müzik. Yönetmen, öncelikle savaş ve katliam anlarını çok başarılı bir şekilde beyazperdeye yansıtıyor.
Henry ve Margot'un gerdek gecesindeki estetiği ise üzerinde çok konuşulacak bir sahne. Beyaz çarşafların arkasındaki gölgeler ve ansızın araya giren çıplak bedenler... Adeta bir tablo gibi. Fakat neden bu kadar uzun? Bir tadım fazlasıyla yeterdi. Aynı şey filmin süresi için de geçerli. İki buçuk saat hakikaten sabır istiyor. Girişte "Muhteşem Yüzyıl"dan bahsetmiştim. Son sözü yine oraya getireyim. Henry'nin Kanuni ile dolayısıyla Osmanlı ile iyi bir ilişkisi varmış. Kral Henry bir başyapıt değil ama tarihe meraklıları da fazlasıyla tatmin edecek bir film. Bir sürü popcorn filmin yanında iyi bir alternatif.
Dönem filmi meraklısına...
Doğrudan Kraliçe Margot'yu anlatan bir film vardı. Patrice Chyönettiği "Kraliçe Margot" filminde Isabelle Adjani, Daniel Auteuil, Virna Lisi gibi Fransa Sineması'nın önemli isimleri oynuyor. Müziklerini Goran Bregovic yaptığı film "baba" Alexandre Dumas'nın aynı adlı romanından uyarlama. (DVD'sini bulup mutlaka izleyin.)
Haftanın Filmi
Arabalar 2
Çocukların favorisi "Arabalar"ın sinema serüveni ikinci filmle devam ediyor. Şimşek McQueen, yeni pit ekibi ve yeni ekip şefi Mater ile dünya çapında beş farklı ülkede yapılan "Race of Champions" yarışlarına katılır. Bu ülkeler: Japonya, Almanya, İtalya, 24 saat yarışının yapıldığı Fransa ve İngiltere'dir. Mater, Finn McMissile adındaki bir İngiliz gizli ajanı Aston Martin'i kurtatır ve kendini casus dünyasında bulur. Animasyon seven büyüklere ve de küçüklere haftanın en iyisi!