Duyguların, mekanların ve seslerin peşinde...
Reha Erdem'i ilk İfsak'ta düzenlenen sinema söyleşilerinde tanıdım. Yıl
1990. Erdem o zamanlar ilk uzun metrajlı filmini çekmiş, yolun başında gencecik bir yönetmen adayı. "a Ay" adını taşını filminde ergen bir kızın büyümeye hikayesini anlatıyordu. Fransız filmi havasında olsa da yerli sinemada hem konusu hem de rengi (siyah-beyaz) itibariyle farklı bir yapımdı. Film çekildikten tam sekiz yıl sonra gösterime girebildi. Bugün "a Ay" benim hala favori filmimdir. Reha Erdem ikinci filmi "Kaç Para Kaç"ı çekinceye kadar yıllarca reklam filmi yönetti. Doğruluk ve dürüstlükle büyüyen bir neslin para karşısındaki ahlaki ikilemini anlatıyordu bu kez. Para nasıl da insanı baştan çıkarıyordu! İstanbul çıkışı olmayan bir labirent gibidir... Taner Birsel'in oyunculuğu ve vapurdaki kaçmaca kovalamaca sahnesi unutulmazlar arasında.
2000'Lİ YILLAR
Reha Erdem kara mizah yaptığı "Korkuyorum Anne" de "Hayat nedir?", "İnsan nedir" sorularının cevabını arıyordu. Genç yönetmen mizahın gücünü arkasına alarak insan ruhunun derinliklerine doğru bir yolculuğa çıkarıyordu izleyenleri. 2006 yılında çektiği "Beş Vakit" te Reha Erdem sineması auteur'lüğe doğru giden bir yola girmişti. Zaman ve zamansızlık kavramını sorguladığı bu filmde zamanından önce büyüyen çocukların hikayesini masalsı bir dille anlatıyordu.
Reha Erdem çarpıcı bir varoş hikayesi olan "Hayat Var"la yine zor işe soyunuyordu. Zamanından önce büyümek zorunda kalan Hayat adlı genç
kızın karakteriyle bilenenleri ters yüz ediyor. Hayat, yaşamın katı kurallar karşısında kendi yolunu kendi bildiğince çiziyor. Kaybeden olmayı seçmeyerek sinemamızda bir yüz akı oluyordu. "Kosmos" da mucizeleriyle kasabada "şifacı" olarak kabul gören bir seyyahın hikayesini anlatıyordu Reha Erdem bu kez. Fantastik tarafı ve Sermet Yeşil'in üstün performansıyla dikkat çekiyordu film.
SİYASİ BİR FİLM
Reha Erdem yakın dönemin en önemli politik meselelerine de el atmayı ihmal etmiyordu. "Jin" de büyük bir ustalıkla rengini çok belli etmeden siyasi açıdan en hassas konuların tarafsız sinemalaştırılabileceğini kanıtlıyordu. Son filmi "Şarkı Söyleyen Kadınlar" da boşaltılan bir adayı kendisine ana mekan olarak seçiyor Reha Erdem. Başrole doğayı oturtarak kadındaki iyiliğin, erkekteki çıkarcılığın altını çiziyor.
YENİ TÜRK SİNEMASI
Reha Erdem insan ruhunun haritasını çıkarıyor tüm filmlerinde. Toplumun kıyısındaki sıradan insanları kahraman olarak seçerek, onların hayatın acımasızlığı karşısındaki güçlerini anlatıyor. Reha Erdem'in kendine özgü dünyasını daha yakından tanımak için "Şarkı Söyleyen Kadınlar" filminden daha iyi bir fırsat olamaz. Mutlaka izleyin derim.
Haftanın Kitabı
İstanbul Kırmızısı
Ferzan Özpetek doğup büyüdüğü İstanbul'u yıllardır uzaktan gözlemliyor.
Bu sevginin ve hüznün romanı olan "İstanbul Kırmızısı" sanatçının sinema eğitimi için İtalya'ya gidişine kadarki İstanbul yaşantısından izler taşıyor. Ünlü yönetmen romanında "İnsan iki şeyi andı sevebilir mi?" diye soruyor. Orhan Pamuk'u andıran üslubuyla Ferzan Özpetek edebiyatta da iddialı! Ben keyifle okudum.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.