Menderes ve demokrasi
Bu satırlar, meslek büyüğüm ve çok saygı duyduğum gazeteci-yazar Sevgili Nur Batur'un, Sabah gazetesi için kaleme aldığı ve karanlık bir döneme önemli bir ışık tutan yazı dizisinden. Batur'un bu yazı dizisinde ABD gizli belgelerinden ilk kez 27 Mayıs İhtilali ve idamlar sürecinde yaşananlar anlatılıyor. Batur'un "İdama Doğru" yazı dizisinin bir araştırmacı titizliği ve gazeteci ustalığıyla ele alınmasından ziyade beni etkileyen br de özel bir yanı var; 17 Eylül günü idam edilen eski Başbakan Adnan Menderes'in hemşerisi yani Aydınlı olmam...
HAZİN BİR ÖYKÜ
Yaşım itibariyle o günleri yaşamadım ancak, başta kendi evimde ve ailemde olmak üzere ilk gençlik yıllarıma kadar Aydın'daki büyüklerimden dinledim hep bu hazin öyküyü. Anlatılan her hikaye, beni derinden sarstı. Bana anlatanların içinde sosyal demokratlar ağırlıktaydı aslında ama onlar da, vicdanı olan herkes gibi; bu memlekette 10 yıl başbakanlık yapmış bir kimsenin, Dışişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı yapmış kişilerin idam edilmesini kabullenemiyorlardı. DP dönemini, Menderes hükümetlerini eleştirse bile, idamları savunan tek bir Aydınlıya rastlamadım bu yaşıma kadar.
Türkiye, "Başbakanını idam eden bir ülke olarak tarihe geçti 17 Eylül 1961'de... Genç Türk demokrasi tarihi için bu öyle bir lekeydi ki; bugün üzerinden yarım asır geçtiği halde hala daha temizlenemedi. 27 Mayıs ihtilali, aynı zamanda ordunun, yönetime el koyduğu ilk müdahale idi.
BAŞBAKAN'IN İDAMI
10 yıllık DP iktidarının yanlışları mutlaka vardı ama bunun karşılığının darbe olup olmadığı konusunda bugün artık kafalarda soru işareti kalmadığını umut ediyoruz.
Bana en hazin gelen olayların başında, rahmetli Adnan Menderes'in, idamından iki gün önce intihara teşebbüs etmesidir. Kendisine verilen uyku ilaçlarını gizlice biriktirdi ve idamına sadece saatler kala hepsini içip intihar etmek istedi. Şimdi dönelim; o hazin intihar teşebbüsünün, Nur Batur'un kaleminden tutanaklarla ve tanıkların ifadeleriyle sürecine:
SON FOTOĞRAF
"13 Eylül'ü 14 Eylül'e bağlayan geceye dönelim. Sabaha karşı 03.00-04.00 arası. Kararın açıklanmasına birkaç saat kalmıştı. Üsteğmen Mehmet Taşdelen, Menderes'in son bir fotoğrafını çekmek için odasına girdi. Gizlediği küçük fotoğraf makinesi elindeydi. Ama odaya girer girmez şoke oldu. Menderes, yerde yatıyordu. Baygındı, yüzü sararmış, ağzından köpükler geliyordu. Taşdelen, nöbetçi askere "Koş, Yüzbaşı Çakır'ı uyandır" diye bağırarak odadan fırladı. Ardından da Yassıada Kumandanı Tarık Güryay'ı aradı. Yüzbaşı Çakır, gelişmeleri günlüğüne şöyle yazmıştı:
"YÜZBAŞIM YETİŞİN"
"Kapıyı açtığımda bir asker, 'Yüzbaşım yetişin Menderes ölüyor' dedi. Koşa koşa gittim, yatağına yerleştirdik. Doktorlar da geldiler. 'Skandal, eyvah gitti. Şimdi ne yapacağız?' dediklerinde, ben de ne olduğunu anlayamadım. Nöbetçi Doktor Binbaşı Ahmet Karahaliloğlu ve Doktor Binbaşı Zeki Kebapçıoğlu, midesinin yıkanmasına karar verdiler. Zehirlendiğini o zaman anladım. Nabzına baktım, heyecandan çalışıp çalışmadığını anlayamadım."
Ada Kumandanı Güryay, hemen adanın telefon santralinde çalışan Mehmet Kabak'ı aradı. 'Derhal bana Menderes'in avukatlarını ve doktorunu bağla' dedi. Kabak, telefonu dinlemenin suç olduğunu biliyordu ama yine de hatta kaldı ve dinledi.
Güryay bağırıyordu:
"Doktorları derhal adaya getir. İtoğlu iti ipte görmek istiyorum. Ölmemesi lazım..."
Anıt gibi fotoğraf
"Geçmişten öğren, bugün için yaşa, yarın için umut et..." demiş Albert Einsten.
Geçmişten öğreneceğimiz o kadar çok ders var ki. Büyük Önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni sağlam temeller üzerine kurdu. Öyle sağlam ki bu temeller, dünya gelse üstümüze yıkılmaz, ben eminim. Ama 87 yılı aşan bu süreçte büyük acılar da yaşandı. Genç Türkiye Cumhuriyeti, bu acılardan ders almayı her geçen gün daha iyi öğreniyor. Bu ülkeye öyle veya böyle hizmet etmiş Başbakanlar, bakanlar idam edildi. 12 Mart'da gencecik fidanlar, günahsız insanlar idam edildi. 12 Eylül'de binlerce insan acı çekti.
Keza; 28 Şubat'ta siyasi sistem örselendi. Ama; hata yapmaktan da tartışmaktan da korkmayalım.
UTANCA İLAÇ
Tartışıyoruz, yaşıyoruz, sarsılıyoruz ama her geçen sefer daha iyiye gidiyoruz ve gideceğiz de. Bu acılar bizi,daha ileriye taşıyor. 12 Eylül darbesi ve anayasasıyla hesaplaşma gibi görülen referandumda alınan sonucu herkesin önyargılarından arınarak bir daha okuması gerekiyor. Evet'i de, hayır'ı da iyi okumak gerekiyor...Kamplaşma değil, farklılıkları zenginlik olarak kabullenmekle başlamak lazım. Son sözüm, bugün Türk demokrasisinin bana göre en büyük ayıplarından birinin; Başbakan Adnan Menderes, Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan'ın idam edilişinin 49. yılında Başbakan Erdoğan ve belki de ana muhalefet partisi CHP'nin lideri Kılıçdaroğlu, Menderes'in oğlu Aydın Menderes ve ailesiyle birlikte anıt mezara giderek olağanüstü bir fotoğraf verecekler.
Bu fotoğraf mutlaka 49 yıl önce yaşananları unutturmayacak ama bu utancın acısı ve sızısına ilaç gibi gelecek...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.