Yeter artık!
Denizli'den, Kayseri'den, İzmir'den, Silopi'den, Balıkesir'den, İstanbul'dan... Oradan ya da buradan. Ama neresi olduğunun hiç önemi yok aslında... Çünkü; Özne aynı; çocuklar...
Daha ergen olmamış, hatta konuşmayı bile henüz tam öğrenememiş çocuklar... Ana kuzusu, baba kuzusu... Bizim çocuklarımız...
Kız ya da erkek olması da önemli değil. Onların cinsiyeti bile yok ki daha...
İşte; bugün size biraz kızgın bir yazı yazmak zorundayım bu yüzden... Kızgınım çünkü. Sizler kadar kızgınım hem de. Daha süt kokan çocuklara uzanan kirli ellere kızgınım... Cinsel sapkınlıklarıyla ya da sapıkça şiddet dürtüleriyle çocuklarımızı taciz ve tecavüz eden, öldüren insan bile olmayanlara kızgınım...
11 Şubat günü bir yazı yazmıştım, "Bir buçuk yaşında kadın olmak" diye. Şöyleydi dizeler:
"Koşmaya yeni başlamıştı adımlarım. Düştüm...
Bebeğim bir yana, gülüşlerim bir yana.
Anneme baktım yoktu, başımda yabancı bir adam
Küçücük göğsümde kocaman elleri.
Sakalları deldi geçti pespembe tenimi
Bir oyun sandım
Elleri kara kara "öcü" amcalarmış.
Altımı ıslattım sandım
Kan baybında boğuldu insanlık.
Bebektim. Çocuk olacaktım
Altımdaki bez çıkmadan
KADIN OLDUM BİR BUÇUK YAŞINDA
Ama ben kadın olmak istememiştim ki...
Anneee... Babaaaa
Işığı açın, uzanamıyorum..."
Çocuk pornosuna karşı yakılan bir milyon mum kampanyası ile ilgili yazılmıştı bu dizeler. Kelimelerin yakıcığılı, delen geçen acısını hissediyorsunuz değil mi? Empati yapın diyeceğim ama bunu söylemeye bile dilim varmıyor.
Neden kızgın olduğumu sanırım anladınız. Kayseri'de bir bayram günü kaybolan 3 küçük çocuğun, sapık bir komşu tarafından tecavüz edilerek öldürüldükleri iki yılı aşkın süre sonra ortaya çıktı. Bu olayın ardından, iki gündür bizim de manşetten duyurduğumuz, Ege'den üç kayıp veya cinayete kurban gitmiş çocukların katilleri için acılı ailelerin yaptıkları çağrılar ve Türkiye genelinden daha pek çok örnek haberler yayınlandı...
HADIM VE İDAM
Bunlar, okunası ve unutulası haberlerden değil dostlar...
Çocuklarımız için hepimizin yapmak zorunda olduğu görevler.
Yani; katilleri bulmak, cani ve sapıkları yakalamak ve yargı tarafından cezalarının verilmesi...
Hadım mı idam mı, yoksa?
Bu tür olaylar yeniden gündeme gelince, eski bir tartışma yine başladı. Hani hatırlayın; 3'ü kadın 8 AK Parti milletvekilinin Meclis Başkanlığı'na sunduğu bir yasa teklifini tartışmıştık kısa süre önce; Cinsel suçlarda (özellikle çocuklara yönelik cinsel suçlarda) bu suçu işleyenlerin geçici hadım edilmelerini de içeren cezaların ağırlaştırılması konusu.
Daha bu konuyla ilgili tartışmada sonuca varılmazken şimdi de; çocuk tecavüzcüleri için idamın geri getirilmesi tartışması başladı. Hukukçular başta olmak üzere siyasiler fikirlerini söylüyor. Ben de dilim döndüğünce lafı eveleyip gevelemeden söyleyeyim; AB'ye üyelik sürecinde kaldırılan idam cezasının bir kez daha getirilmesine yönelik tartışmalarla vakit kaybetmenin anlamı yok.
Ama; yapılması gereken bir şey var elbette; o da çocuklara yönelik işlenen tüm suçlara (ki; bunlar arasında anne ve babaların kendi çocuklarına uyguladıkları psikolojik ve fiziki şiddet de dahil) ve özellikle cinsel istismar, tecavüz ve cinayetle ilgili suçlara yönelik cezaların en ağır şekilde yasalarca tanımlanması ve de UYGULANMASI...
HAYDİ BAYLAR VE BAYANLAR
Bu konu; sulandırılacak bir konu değil... Nitekim; bir süredir askıda olan ve 12 Haziran seçimleri sonrası döneme bırakılan, sözkonusu suçların ağırlaştırmasına yönelik yasa teklifi, ani bir kararla bugün Meclis'te görüşülmeye başlanıyor.
Tekrar ediyorum; bu konu sulandırılacak bir konu değil...
Benim başıma gelmez, banane deyip geçiştirilecek bir konu hiç değil.
Daha çocuk olmadan kadın-adam olmak zorunda bırakılan,
Bedenleri hunharca kullanılan,
Canları acıtılan, etleri kopartılan, canları alınan,
Ne olduğunu bile anlayamayacak yaşta olmalarına karşın şiddet gören, tecavüz edilen, işkence edilen, öldürülen tüm evlatlarımız için...
Başta kadın-erkek tüm siyasetçiler, tüm sivil toplum örgütleri, işadamı, işkadınları, her meslekten insanlar, evlerinde oturan tüm kadınlar...
Hepimizin en önemli görevi bu.
İnsan olmanın görevi bu.
Her ne kadar içimizden gelse de. çocuklarımıza uzanan elleri kırmak değil ama yasalarla en ağır cezaların verilmesini sağlamak görevimiz...
Her ne kadar bu caniler insan bile olmasa da,
Zindanlarda, karanlıklarda, vicdanlarını kanatacak her cezanın hukuk yoluyla verilmesi için... Herkes üzerine düşeni yapmak zorunda...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.