Muhtaç olduğumuz kudret...
Anafartalar Kahramanı Albay Mustafa Kemal de, yağmur gibi yağan top mermileri ve şarapnel parçaları altında askerlerine şöyle emrediyordu: "Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek sürede yeni birliklerimiz gelecek ve bizim yerimizi alacaklardır." İlk bakışta insana kurgusal ve masalsı bir savaş filmi anekdotu gibi geliyor ama işte büyük Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin Ata'sı ve ceddinin kendisi bu. Dünya ordularının üzerimize çullandığı Çanakkale Savaşı'nın beni en çok etkileyen sahnesi de işte bu. Vatanını korumak ve canını feda etmek arasındaki ilişkinin, bu sahnedeki kadar sahici olduğu bir başka millet bulamazsınız çünkü...
Çanakkale ve şehitlerimiz
Sıradağlar gibi dizilmiş şehit mezarları karşılar sizi Çanakkale'de. Gittiniz mi bilmiyorum ama sonsuz bir şehit bahçesine girmiş hissedersiniz kendinizi. Mis gibi ŞEHİT kokan bir gülistandır aslında orası. Ve buğulu gözleriniz, şehitlerin mezar taşlarına takılır; Konyalı Ahmet'i görürsünüz, Sivaslı Rıza'yı, Aydınlı Ömer'i, Ödemişli Ali İhsan da orada yatıyor. Diyarbakırlı Şeyid Çavuş da, Mardinli Hacı Ali de, Azerbaycanlı Rüstem de, Ermeni Agop Izak da, Cezayirli Kerim, Edirneli Mustafa da yan yanadır o güzelim şehitlikte.
Doğudan, batıdan her yerden. Türk-Kürt-Çerkez-Arap-Gayrı Müslim hepsi, bu güzelim vatan için şehit olmuşlar.
Vatanı ve bağımsızlığı için nasıl 'can'dan, 'ser'den, evlattan ve sevgiliden vazgeçilebileceğinin an be an tespit edilmiş belgeselidir, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin zaferlerle dolu tarihinin en övünç dolu destanıdır Çanakkale.
Başta Büyük Atatürk olmak üzere bu vatanı bize canları pahasına "hediye" eden tüm kahramanlarımız ve şehitlerimizin yüce ruhları önünde saygıyla eğiliyorum.
Atalarımız bu vatanı öyle kolay kurmadı. Yaşatmak da bizlerin görevi. Bugün, bir süredir dışarıdan ve içeriden bu vatanla oynamak isteyenlere de haykırmak hepimize düşer: "Haddinizi bilin ve çekin elinizi..."
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.