Evden kaçan ve kaçmayan kızlar
En çok kaybın yaşandığı Bağcılar, kayıp vermeyen tek ilçe ise Adalar. Bu iki ilçeden yola çıkarak kızların neden evden kaçtığını söylemek mümkün. Biri Anadolu'dan göç edenlerin yoğun olarak yaşadığı ve ekonomik durumun pek de iyi olmadığı bir ilçe, diğeri İstanbulluların ilçesi.
Bir tarafta baskı var. Kızlar okula gönderilmiyor. Zorunlu öğretimden sonra okuldan alınıyorlar genellikle. Hele ki okumaya meraklı değilse, ders çalışmayı sevmiyorsa, karnesinde zayıfların sayısı çoksa okuldan alınıp evde oturuluyor. Aslında o yaştaki çocukların çoğu ders çalışmayı sevmiyor. Benim çevremdeki çocukların çoğu da ders çalışmak yerine, televizyon veya internetin başında oturmayı tercih ediyor ve ailelerinin zoruyla eğitimlerine devam ediyorlar.
NİYE KAÇMIYORLAR?
Adalar'da da okuma oranı çok yüksek. Üniversite'ye gidenlerin sayısı da öyle. Buradaki kızlar da evleniyor. Yani okula gidiyorlar veya çalışıyorlar diye evde kalmıyorlar. Ama çoğu acele etmiyor evlenmek için. Hatta bazıları evlenmeyi mümkün olduğunca geciktirmeye bakıyor. Çünkü bir elleri yağda bir elleri balda. Anne-babalarının yanında kalıyorlar, eve giriş çıkış saatleri belli, yani onların koyduğu kurallara göre hareket ediyorlar ama bu kurallar muhafazakar kesimdeki kadar katı ve mantıksız değil. Erkek veya kız arkadaşlarıyla birlikte sinemaya, tiyatroya, birlikte yemeğe gidebiliyorlar. İlişkilerinin sınırlarını, iyiyi ve kötüyü ayırt etmeyi biliyorlar. Kendilerine zarar verecek kişilerle birlikte olmuyorlar, kendilerini korumayı biliyorlar. Özgürler ama ailelerine verecek hesapları da var. Özgür olmak, arkasında durulmayacak bir hayat yaşamaları anlamına gelmiyor. O yüzden de canının istediğini yapabilmek için evden kaçmayı düşünmüyorlar. Can sıkıntıları varsa, aileleri ile birlikte buna çözüm bulmaya çalışıyorlar.
NAMUS VE AHLAK
Muhafazakar kesimde ise kızlar ne okula gönderiliyor ne çalıştırılıyorlar. Zaten okula gönderilmemelerinin altında ileride çalışmak zorunda kalacağı yatıyor. Çalışmak, kadının evden çıkıp sokaklarda olması, sosyal ortama karışması demek. Kadının para kazanması, kendine olan güvenini kazanması, güçlü olması, söz sahibi olması demek. İstenmeyen de bu aslında. Kadın başına buyruk olursa namusu elden gider, ahlaksız olur diye düşünülüyor. Ne yazık ki gerçek bu. Bunun adını açıkça koymak lazım. Muhafazakar kesimin gözünde çalışan, başını açan, erkeklerle aynı ortamda çalışan, eli eline, kolu koluna değen kadın makbul değil. Kadının başını örtmesi, dini vecibelerini yerine getirmesi, ailesinden başka erkeklerle haşır neşir olmaması, evinde oturup, eş ve annelik görevlerini yerine getirmesi onun "namuslu ve ahlaklı" olması için yeterli sayılıyor. Ne var ki "namus ve ahlaklı" olmanın koşulu bunlar değil. Olmadığını da gazete ve televizyonlara yansıyan gerçek olaylara baktığımızda görüyoruz zaten.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.