• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
SEDA KAYA GÜLER

Bir Yiğit röportajı

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 05 Ocak 2011, 20:03
Bize kendini Ezel dizisindeki "Cengiz" olarak tanıttı. İnsan ona inanıyor. Oysa bölüm kaçırmadım, biliyorum, o Dudaktan Kalbe dizisindeki "Cemil"...
Meğer hiçbiriymiş. O büyük bir oyuncu. Adı Yiğit Özşener. Hazır gerçek yüzü ortaya çıkmışken sordum sorularımı... Korkarım söylediklerinin hepsi gerçek!
Bir röportajın spotu yukarıdaki satırlar. Röportajı yapan, yıllardır birlikte çalıştığım, çıkardığım dergileri tasarlayan, logosundan puntosuna, yazı karakterinden fotoğrafların yerleştirilmesine kafa yoran yardımcım, sağ kolum, arkadaşım, dostum Lalehan Uysal.
Yeteneği sadece kreatif alanla sınırlı değil, yazma konusunda da pek çok gazeteciyi kıskandıracak üsluba sahip. Dergi ve gazete röportajları o kadar sıradanlaştı ki son zamanlarda herkes röportaj yapıyor. En kolayı da soru cevap. Bir-iki soru sorulup, baştan savma yapılıyor. En sık sorulan sorular da "Ne yapıyorsunuz, bundan sonraki hedefiniz ne?"

FARKLI SORULAR
Lalehan ise farklı sorular sormuş:
"Bir dergide okumuştum. Oyunculuğu 'içgüdüsel olarak gittiği bir yer' olarak tanımlamıştı. Bir yer... Neden olmasın? Söylediğine manalar yükleyip manayı aşan düşler kuruverdim. Dünya gibi, ülke gibi, şehir gibi adı oyunculuk olan bir yer canlandı gözümde. Düşlerimi sorularla büyüttüm; Acaba oyunculuk ülkesinde kaç dil konuşulur? Bu ülkede de sınırlar var mı? Denizlerle çevrili adalar, dalgalara burnunu dayamış yarımadalar var mı? Ya şehirler, semtler, sokaklar?
Yiğit, bu ülkenin şehirlerinde evin, evinin parlayan camlarında aksin, yürüdüğün caddelerinde gölgen, söylediğin şarkılarında sesin sana kalsın. Gel sen, bizim yaşadığımız ülkede sevdiğin üç şehir, üç semt, üç mekan seç. Neden seversin, niye seversin? Esirgeme olur mu bizden; üç duygunu, üç hayalini, üç sevdiğin şarkıyı da söylemeyi... Belki senin gezgin ruhun bizi bilmediğimiz ülkemize götürür."

YİĞİT VE İZMİR

Yiğit Özşener de cevap vermiş:
"En sevdiğim üç şehir; İzmir, İstanbul ve Mardin. İzmir: Deniz kenarına doğduğum, büyüdüğüm şehir. Çocukluğumun anneannemin bahçesindeki erik ve incir ağaçlarının tepesinde geçtiği şehir. Sürekli yalınayak dolaşmak istediğim şehir. Vapurla bol bol Karşıyaka-Konak, Karşıyaka-Pasaport yaptığım, sahile anıt olarak dikmeden önce görme fırsatı bulduğum, yunusların kucakladığı şehir. Sokaklarında bütün gün meşe, saklambaç, yakartop ve bilumum ismini hemen hatırlayamadığım oyunları oynadığım, üzerine çete gibi tüneyebildiğimiz bir duvarımızın da olduğu Karşıyaka. Benden büyüklerle canhıraş bir şekilde ölesiye futbol oynadıgım Gazi Lisesi. Yazın sıcaktan uyunamayan şehir. Geniş balkonlu evlerin olduğu, yılın çoğunu balkonda geçiren şehir. Karşıyaka çarşısında babamın öğlenleri gittiği Abdullahlar Lokantası'nda elbasan tavayı ilk yediğim şehir. Ve önündeki fıskiyeli beyaz mermer havuz. Artık lokantanın da fıskiyeli havuzun da yerinde yeller esen şehir. Samimiyeti, esnaf lokantalarını, o hoşuma giden atmosferi bugün İzmir'de Hisarönü'nde aradığım şehir. Beni artık pek içinde tutamayan evim. Bana Eski Foça'ya sığınma kapısı veren şehir."
Diğer cevaplar röportajın tamamının yer aldığı Onur Hava Yolları'nın dergisi Onair'de.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.