Seda Kaya Güler

Öldüren deprem değil

Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, sürekli gündem değişiyor; her gün yeni bir olay, yeni bir felaket, yeni bir kaos... Sevinçten çok hüzün var, acı var, gözyaşı var. Bir gün özgürlükleri adına, biraz huzur arayan kadınların öldürülmelerine ağlıyoruz. Çözüm arayışları içine girerken anne-babalarının bir taneleri, umutları, yaşam coşkuları gencecik erkeklerin şehit düştüğü haberlerine yanıyoruz. Hayatlarını yaşayamamalarına mı üzülelim, geride bıraktıkları minicik yavruları, dayanaksız kalan eşleri, anne ve babalarına mı? Düştüğü yeri kadar yakmıyor belki ateş ama korları hepimize sıçrıyor, isyan edecek hale geliyoruz. "Yeter artık" diyoruz yeter ve bugüne kadar dile getirilmeyen çözümler kahvelerde, evlerde, iş yerlerinde konuşulmaya başlanıyor.
Derken deprem haberi ile sarsılıyoruz. Depremden ziyade cehaletin veya açgözlülüğün, hırsızlığın, ahlaksızlığın yarattığı felaketlere ama...

ÖĞRETMENLERİN KADERİ

Yaşlısından gencine herkesin bildiğini ümit etmek istiyoruz günümüzde depremin değil binaların insanları öldürdüğünü. Bir bina çatlaklar veya küçük yıkıklarla veya sapasağlam yerinde dururken, öteki binanın yerle bir olmasının nedeni binayı yapanların malzemeden çalması veya bilime göre değil kendi kafasına göre hareket etmesi.
Bu yüzden insanlar öldü. Üniversite sınavını kazandıkları için sevinen, yıllarca ailelerinin gönderdiği azıcık parayla geçinmeye çalışan, çalışarak okuyan, mezun olunca her şeyin farklı olacağına inanan ama tayin edilmedikçe hayal kırıklıkları büyüyen, büyüdükçe umutsuzlaşan ve sonunda öğretmenliğine başlayacaklarını öğrenince şeytanın bacağını kırdıklarını düşünerek görev yerlerine koşan gencecik öğretmenlere ağladık günlerdir. Her birinin hikayelerini okurken bunun nasıl bir kader olduğunu sorguladık?
Niye gittiler? Ölmeye mi? Gitmeseler şimdi hayatta mı olacaklardı, yoksa gitmeseler de ölecekler miydi?

DERS ÇIKARMAK

Peki, minik Azra'nın hayata tutunması ama ona yaşam veren babasının ölmesine ne demeli? Azra'nın hayatı bundan sonra nasıl olacak? Annesinin duygularını tahmin etmek zor değil. Hayatta kaldığına, kızının yaşadığına seviniyor elbette ama kocası yok artık. Onsuz hayatı nasıl olacak? Depremden iki-üç gün sonra kurtulanların hayatları?
Marmara depreminin izleri hala ortada. Hayatta kalanlar, kaldıklarına seviniyorlar ama bu kez de bürokrasinin, kuralların acımasızlığı ile mücadele ediyorlar. Aradan onca yıl geçmesine rağmen hala acıları taze. Çünkü hayatta kalmak, savaşmak demek. Her gün o günü hatırlamak demek.
Toplum olarak en büyük sorunumuz geçmişten ders almamamız. Marmara depreminden de ders almadığımız Van depremi ile ortaya çıktı. Bölge daha küçüktü, nüfus daha azdı yine de örgütlenemedik. Ya bu deprem İstanbul'da, Ankara'da, İzmir'de olsaydı? O gün geldiğinde ne yapacağız?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.