Dört ay yaşadığım ABD'de beni şaşırtan konulardan biri, anne-babaların 17-18 yaşına gelen ya da liseyi bitiren çocuklarının evden ayrılmalarını istemesi olmuştu. Ailemin asla onaylamayacağı hayalim, Amerikalı yaşıtlarımın en büyük kabusuydu. Ben ve pek çok arkadaşım, üniversiteye giderken ayrı bir evde yaşamayı hayal ediyorduk. Bu ise ancak başka bir kentteki üniversiteyi kazanırsak mümkündü ama ona da izin vermiyorlardı. Yani İstanbul, üniversite doluyken ve herkes buraya gelmek isterken ben gidip, İzmir'de veya Ankara'da okumak istiyorum dediğimde, yanıtları koca bir "hayır" oluyordu. Okul ve ev de aynı şehirde olunca başka bir eve çıkmak söz konusu bile olamazdı. Ayrıca bir kız, baba evinden ancak evlenince çıkardı. Dolayısıyla bizler özgür olabilmek, kendi evimizde, kendi başımıza yaşamak için, bizim gibi düşünenlerle evlenerek evden ayrıldık.
EVDEN AYRILMA İSTEĞİ
Bu bağımsız yaşama isteği, gerçekten bağımsız yaşamak isteğiydi ama. Kirasını babadan istemeyecektik, geçinmek için aileden harçlık almayacaktık. Hem çalışacak hem okuyacak, kendi ayaklarımızın üzerinde durmayı başaracaktık. Yoksa bugünün bazı gençlerinin yaşadığı gibi, annelerin gelip ev tutması, eşyaları seçmesi, dolabı doldurması, babalar kirayı ve masrafları ödemesinden söz etmiyorum.
Bizler hayatı öğrenmeye, sorumluluklarımızı bilmeye, riskleri göze almaya hazırdık ama anne-babalarımız değildi. Mahalle baskısı vardı üzerlerinde. Kızını dövmeyen dizini döver mi diye endişe ediyorlardı. Bize değil ama çevreye güvenmiyor, el alemin söyleyeceklerini bizim mutluluğumuzdan daha çok önemsiyorlardı.
Üniversiteye gidiyor ama tiyatroya, konsere, sinemaya gitmek için annelerimizden izin almak zorunda kalıyorduk. Hava karardıktan sonra eve dönmemiz pek mümkün değildi.
HAYATA ATILMAK
Amerikalı anne-babalarsa, çocuklarının bir an önce hayata atılmasını, para kazanmasını öğrenmesini, kendi geçimlerini kendilerinin sağlamasını istiyorlardı. "Bu yaşa kadar baktım, okuttum, büyüttüm, artık bundan sonra kendim için yaşayacağım, emekli olup, dünyayı gezecek, ertelediğim hobilerime vakit ayıracağım" diyerek çocuklarının sorumluluklarından kurtulmayı istiyorlardı. Çocukların bazılarıysa henüz hazır olmadıklarını söyleyerek, bir-iki yıl daha baba evinde kalma savaşı veriyordu.
Hangisi doğru? Hangisi bir insanın kendini geliştirmesi için daha mantıklı? Kimin ilişkileri daha sağlıklı? Anne ve babalarımızla ne kadar samimi ve dürüstüz? Birbirimizi ne kadar iyi tanıyoruz? Çocuklarımızın ne istediğinin, hayallerinin ne kadar farkındayız? Aynı şekilde anne-babalarımızın istedikleri gibi bir yaşam sürdüklerinden emin miyiz? Onlar hayallerini gerçekleştirebildiler mi?