Ahmet Rasim, 1865-1932 yılları arasında yaşamış Tanzimat sonrası edebiyatımızın ve basın dünyamızın özgün yazarlarından biri. "Falaka" dersem çoğunuz hatırlarsınız.
Yazı hayatına Fransızca'dan tercüme hikaye ve şiir kitapları yazarak başlayan Ahmet Rasim'in pek çok hikaye, şiir ve anı kitabı vardır. En önemli eseri ise İstanbul'un panoramasını çizdiği "Şehir Mektupları" adlı kitabıdır. Hayatı boyunca İstanbul'da yaşamış, İstanbul'u yazmış olan Ahmet Rasim, bu koca kenti ve toplum hayatının hemen her yönüne değinen yazılar yazar. Gecelerim, Falaka, Fuhş-i Atik, ve Muharrir, Şair, Edip adlı anı kitaplarında ise güçlü hafızası ve keskin gözlemciliği ile çevresinde olup bitenleri anlatır.
Ben günün anlam ve önemine uygun olarak, Fuhş-i Atik/Dünkü İstabul'da Hovardalık" kitabının "İlk içki-İlk nasihat" adlı bölümden alıntı yapacağım.
OLMAĞA YÜZ TUTMAK
"Benim namazlar, artık kazaya kalmaya başladı. Kemal merhumun 'Sergüzeşt-i Ali Bey' hikayesini 'La Dam O Kamelya' tercüme nüshasını, 'Henüz Onüç Yaşında'yı, muharrirlerimizin aşk ve ilgiye dair yazdıkları küçük büyük romanları okuyor, bilhassa Fuzuli, Nedim ve benzeri şairlerin aşıkane gazellerini, manzumelerini ezber etmeye çalışıyor, tiyatrolarda ortaoyunlardaki cilvelerden, fedakarane duruş ve yürüyüş taklitlerinden hisseler alıyor, mahud perükar (berber) dükkanındaki konuşmalardan son derecede zevk alıyor, meydanı boş bulursam camekanın önünden geçen kadınları süzüyor, piyasada gezinenlerden bir kaçını tanıyor, fakat validenin sözünden bir türlü çıkamadığım için eve muntazam devam ediyor, o zamanın tabirince yavaş yavaş 'olmağa' yüz tutuyordum."
İŞTE BU KADARDIR!
Bir akşam üstü, pek ziyade sevdiği bir arkadaşı dükkana gelir ve berberi içki almaya yollar. Ardından dükkanda konyak içmeye başlarlar. Bir süre kayıtsız kalan Ahmet Rasim yumuşamaya başlar...
"Ayağa kalktım ama cidden korkuyordum. Ufak bir hesaba giriştim. 'Bunlar ikişer fincan içtiler, bir şey olmadılar. Ben yarım içeceğim, elbette bir şey olmaz. Kokusu da yok. Valide de duymaz!'
O yarım fincanı ağzıma döker dökmez, püskürdüm. Boğazıma kaçtı, tıksırdım. Öksürdüm. Gözlerimden yaş çıktı. Ağzım kavruldu zannettim. Mideme sıcak bir şeylerin indiğini duyuyordum. Perükar ağzıma koca bir şeker parçası tıktı. Arkadaşım da yarım bardak su bulmuş, 'işte bu kadardır!' dediler."
EN HOVARDA NASİHAT
Beş- on gün süren bu bir fincanlık sulu, şekerli keyif haddini aşmaya balayınca Rasim'in validesi, "Seni yarın sabah Zühdü Efendi istiyor" der.
Zühtü Efendi, ailenin en yaşlı, en sözü geçer kişisi. Giyinir gider, "Gel bakalım bizim Bekri molla!" deyince "çakarken çakıldığını" anlar Ahmet Rasim.
"Şimdi beni dinle" der Zühdü Efendi; "Ben elli senedir her gece içerim. Bu tecrübeme dayanarak sana dedim ki; ne zaman rakı kadehini eline alırsan, kalben: Aman yarabbi, beni rezil etme" diyeceksin, ondan sonra içeceksin. Haydi şimdi git. İçebilirsen elli okka iç!"
Ve Ahmet Rasim yorumu: "Meğer valideciğim, yüzüme söylemeyeceklerini bizim kalender meşrep ihtiyara ısmarlamış, fakat aramış aramış da nasihat vericinin en hovardasını bulmuş!".