Savaş Ay'ın ardından
Bizim meslek streslidir, bizim meslek yorucudur, bizim meslek belalıdır. Hele Savaş gibi haberin içinde olmayı tercih edersen...
Savaş için yapılan töreni izler ve Zülfü Livaneli, Tayfun Talipoğlu ve Coşkun Aral gibi dostları dinlerken şanslı bir kuşak olduğumuzu ve gazeteciliğin de televizyonculuğun da en güzel dönemlerinde çalıştığımızı düşündüm.
Özellikle televizyon gazeteciliği el yordamı ile yapılıyordu 90'lı yıllarda ama güzel yapılıyordu. Şimdi dizi ardına dizilerin yayınlandığı esas kanallarda, haber programları yayınlanırdı hem de prime time denilen en çok izlenen saatlerde. "Şimdi haber kanalları var bu işi yapan" diyebilirsiniz ama herkesi ekran başına toplayabilecek haber programları da yayıncılığın önemli bir unsuru.
SOKAK STÜDYOSU
Canlı yayın yapardı Savaş. Hava soğuk, yağmurlu fark etmez sokağa taşırdı stüdyoyu. Pek çok programına katıldım o dönemlerde Sabah Gazetesi'nin eklerinin başındaki isim olarak. Malum ben, kadın-erkek eşitsizliği ile ilgili konularda görüş belirtmek için katılırdım programa.
Son derece hararetli geçerdi tartışmalar. Ses getirirdi ama. Ertesi gün A Takımı'nın ele aldığı konular konuşulurdu. Elinde mikrofon halkın içine dalmayı, onların görüşlerini almayı severdi. Sokağın nabzını ekrana taşırdı ve de iyi taşırdı.
Koptuk sonraları. Pek çok arkadaşla koptuğumuz gibi. Görüşemedik daha doğrusu. Eskiden gazeteler buluşma yeriydi. Hele televizyon kanalı da oradaysa. Siyasetçisi, sanatçısı, sporcusu, yöneticisi gelir giderdi. Hep bir hareket ve koşuşturma içindeydik ve ayaküstü de olsa hal hatır sorardık birbirimize. Şimdi cenazelerde buluşabiliyoruz ancak.
KISIK SESLİ HABERCİ
Savaş'la da epeydir görüşememiştik ama kısık sesiyle yaptığı haberler sayesinde sağlık durumu hakkında bilgi alıyorduk. Bir muhabirin sesinin kısılması ne demek! Kimileri için mesleğin sonu. Ama Savaş gibi hayat dolu ve mücadeleci biri için yeni bir mücadele alanı, yeni bir başlangıç. İşini yapmaya devam etti ve kısık sesi de sevdirdi televizyon seyircisine.
Derken sürpriz yaptı işte. Olmadık bir anda gidiverdi. Yorgun kalbine yenik düştü. O muzip gülümsemesiyle şaka yapar gibi "Hoşça kalın!" dedi. Mahçup bir ifadeyle de "Beni unutmayın!" diyerek.
Mekanın cennet olsun. Güle güle sevgili dost...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.