Aşktır, isyandır, coşkudur, haykırıştır... 'Saydım', 'Dayanamam', 'Hadi beni güldür' gibi birçok şarkıya imza atan müzisyen Ogün Sanlısoy'un bu sözlerine katılmamak mümkün mü? Evladını kaybetmiş bir annenin hikayesinden yola çıkılarak yazılmış 'Kırmızı gül demet demet' türküsü, her dinlediğimizde o anne kadar hüzünlendirmez mi bizi? Kimimiz yitirdiğimiz yakınımızı, kimimiz ayrıldığımız sevgilimizi hatırlar, kimimiz de müziğin ve sözlerin büyüsüne kapılarak duygulanırız. KIRMIZI GÜL DEMET DEMET Annesinin tek oğludur Mehmet, Erzurum yöresinde yetiştirdikleri ürünleri, bugünkü Ermenistan'ın başkenti, o dönemler önemli ticaret merkezi olan Revan'a (Erivan) kervan ile götürüp satmaktadır. Karayağız, güçlü kuvvetli Mehmet, annesine her akşam bahçelerinden derlediği gül demetini getirir. 'Sevgi ve saygı' ifadesi olan gül demetini anne duvara asıp kurutur, onlara baktıkça oğlunu görür gibi olur. Ancak vebaya yakalanan Mehmet, Revan'da ölür ve bir çalı dibine gömülür. Bir Mehmet değildir ölen, kervanın çoğu da bu amansız hastalıktan kurtulamaz. Ağır ağır Erzurum'a giren kervanı analar, babalar, yavuklular meraklı gözlerle beklemektedir, ama gidenlerin çoğu gelmemiştir. Mehmet'in anası durumu öğrenince, deli olup dağlara düşer, elinde bir demet kırmızı gül, dilinde bu türkü... Ağıtlar yakıp dağlarda gezer durur. Kırmızı gül demet demet/ Sevda değil bir alamet/ Gitti gelmez o muhannet/ Şol revanda balam kaldı/ Kırmızı gül her dem olsa/ Yaralara merhem olsa/ Ol tabipten derman gelse/ Şol revanda (Şu Erivan'da) balam kaldı. Şu son üç ayda kaç ana kuzusu/ babasının gururu/ yarinin kıymetlisi/ çocukların bir tanesi genç insanı yitirdik. Elimiz kolumuz bağlandı. Neşemizi, sevincimizi yitirdik. Canımız çalışmak istemedi. Hiçbir şey yapmak istemedi.
SİLAHLAR SUSSUN
Ogün Sanlısoy da facebook'taki sayfasında "Son üç ayda sayısız konser iptal ettik ya da erteledik. Zira içinde bulunduğumuz duruma ve kayıplarımıza olan üzüntümüzden, ne çalacak moral kaldı, ne sahneye çıkmaya gücümüz" diyor. "İşte tam da 'terör' tarafından istenen ruh halidir bu" diyerek konserlerin ertelenmesini isteyenlere şöyle sesleniyor: "Müzik benim işim, müzik benim aşkım, müzik benim kendimi, hayatın bende bıraktığı izleri ifade biçimim. Üzüntüm de var içinde umudum da, kırgınlığım da var içinde, kızgınlığım da... Hadi sen yapma işini bugün! Sen bugün kapattın mı dükkanının kepengini? 'Patron ben gelmiyorum bu hafta işe' dedin mi? Yanında çalışanlara 'Üç gün çalışmıyorsunuz, paydos' dedin mi? Çocuğunun doğum gününü iptal ettin mi iki gün önceki? Düğününü erteleyebildin mi geçen haftaki, ertelemeyene kızabildin mi? Hafta sonu maçı olan taraftarı olduğun takıma 'maçı iptal edin' dedin mi? Arkadaşlarınla buluşup beraber maç izleme programınızdan vazgeçtin mi? Kapattın mı radyonu, bıraktın mı izlemeyi sevdiğin diziyi?" Uzun ve güzel bir yazı kaleme almış Sanlısoy. Tamamını sayfasından okuyabilirsiniz. Son sözü şu: "Durması gereken konserler, müzik, sanat değil. Kan, gözyaşı, acılar ve silahlardır." Buna kimin itirazı olabilir ki...