Korona’nın bize öğrettikleri
Çin`den yayılan Korona (Covid:19) virüsü tüm dünyayı etkisi altına aldı, tüm ülkelerin korkulu rüyası oldu. Dünya ekonomilerini bütün güç dengelerini alt üst etti.
Bu virüs tüm dünyadaki algıları ilişkileri önceliklerimizi değiştirdi. Bizim kültürümüzde yer alan her şeyin başı sağlık olduğunu tüm dünyaya öğretti.
Zenginin, fakirin eşitlendiği, sosyal sınıfların ortadan kalktığı, hayatın gerçeğiyle yüzleştiğimiz bir dönem. Doğaya, hayvanlara hoyrat davranan insanoğlu için uyanma fırsatı. Görünen o ki hayata bakışımız bu salgından sonra çok değişecek.
Belki de yolda neyi kaybetmiş olduğumuzu hatırlayacağız. Üzüntümüz bir şeyleri değiştirecek. Egoların, komplekslerin, 'Ben bilirim'lerin, planların, kötülerin yerle bir olduğu bir dönem. Hayatın, huzurun, elindeki değerlere sarılmanın önemini, hepimizin eşit olduğunu hatırlattı bize bu virüs. Ne önemliymiş değil mi dokunmak. Ne büyük bir mucizeymiş sarılmak. Aslında gerçekten de hepimiz ne kadar da aynı ve 'bir' imişiz.
HAYATI DÜŞÜNME FIRSATI
Böylesi afetler insanlara ve toplumlara hayatı yeniden düşünmeleri için bir fırsat sunar. Bu şahane dünya ve aslında kısacık olan bu hayat şairin dediği gibi "Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana".
Onun değerini anlayıp ona sımsıkı sarılmamız sahip çıkmamız gerektiğini hatırlattı, büyük ustanın dediği gibi "hem de en güzel en gerçek şeyin, yaşamak olduğunu bildiğin halde" demektedir.
Yaşamak kolayına zaman geçirmek değildir.
Mücadele ederek, acı çekerek hakikate ulaşırız. Benim de yaşadığım, yolu yoğun bakıma düşenlerin, ömrün sonraki dönemlerinde hayattaki öncelikler sırası değişmektedir. Hayatın bittiği, doktorun buraya kadar dediği bir anda "bu hayatı nasıl yaşasam daha iyi olurdu?" sorusunu sorabilmek. Bu yakıcı soruyla hayata daha anlamlı başlayabilmek.
Dayanışmanın, paylaşmanın, özverinin, teşekkür etmenin, saygı duymanın, çalışmanın, üretmenin birbirimizi kalpten ve mutlak bir sevgiyle sevebilmenin mümkün olduğunu gösterdi. Sıradan anları onlara kıymet vererek yaşamamız, sıradan anları onlara anlam vererek kıymetlendirmemiz gerektiğini hatırlattı.
Bugüne kadar görmediğimizi görelim iç yolculuğumuza çıkalım, biz evimizde derin düşüncelere dalarak uzun seyahatler yapalım. Madem dışarı çıkamıyoruz, kendi can evimize girelim. İçimizde soluklanalım, kendimizi dinleyelim. Aylaklığın, yavaşlığın tadını çıkaralım. Ne güzel, hiç bir yere yetişmek telaşında değiliz. Burada ve şimdideyiz, ebedi şimdide, kalbinizin dokunuşlarıyla, onu doya doya yudumlayalım.
Şimdinin gücünü fark edelim Eckhart Tolle'nin dediği gibi "Varlığınızın kutsal mevcudiyeti şimdi burada bulunmaktadır"
BUNDAN ÇOK ŞEY ÖĞRENECEĞİZ
Bu süreçte bizi insan kılan özümüze sahip çıkmalıyız, zira elimizde sevgiden ve dostluktan özge bir ilaç yok. Kalbin sesini geç olmadan işitmeliyiz. Olumsuz olana odaklanmak ve korkuyu büyütmek yerine, kendimize, 'Ben başkaları için neyi daha iyi yapabilirim?' sorusunu soralım.
Sosyal mesafeyi artıralım ama duygusal mesafeyi, kalpten kalbe giden yolu kısaltalım. Zor zamanlarda yakınlığın, dostluğun, samimiyetin gücüne inanalım.
Hayat inişli çıkışlıdır. Her zaman bulunduğumuz durumun gelip geçici olabileceği aklımızdan çıkarmayalım. Bizim Anadolu'nun kadim kültürümüzün 'BU DA GEÇER YA HÛ' sunu diyebilmeliyiz.
Bu günler geçtiğinde, umuyorum ki normal hayatımıza döndüğümüzde bu günleri unutmadığımız ve buradan çok şey öğrendiğimiz bir dünya hayal ediyorum.
Çünkü bir başkasının acısını içimizde hissedebildiğimiz kadar insanızdır.
Son söz; "Sabret, şükret, seyret" diyor Mevlana.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.