Sevinç ve hüzün
Yıllardır, ama yıllardır bu tür organizasyonlarda, hep 'öksüz!' kaldık, boynu bükük ayrıldık! Doğruya, doğru... Her iki kulübümüzün, yarı finallere kaldıklarında da, hep kaybetme psikolojisinden olsa gerek, mutsuz ve umutsuzdum. Maçlar sonuçlanıp, 'Altay- Altınordu finallerde!' dendiğinden ancak birkaç saat sonra kabullenebildim, bu muhteşem olayı... Sonuçta, İzmir kazanacaktı, İz-mir... Sağım-solum, etrafım, 'Kim kazansın?'diye, durmaksızın soruyor. 'İyi oynayan, hak eden' diyorum ama burada yüreğimi, içimde yaşadığım duyguları da bastırmadan, döküleyim mi biraz? Bilenler, bilir... Babadan, ikinci kuşak Altınordulu'yum ben... Altı sene formasını terlettiğinden dolayı, taktığı kravatından, giydiğimiz elbiselere... Moto-Guzzi'sinin alnına yapıştırdığı armasından, deplasmanlardan getirdiği oyuncaklara kadar, kırmızı-lacivertli renklerle büyüttü bizi... Eh! Benim gibi bi dört yılda siz giyseydiniz o formayı, gönül terazimin ne tarafa çektiğine, hak verirdiniz herhalde...
NE GAM, NE KEDER!
Maç başlamış, dakikalar ilk çeyreğe yaklaşırken Ahmet İlhan'ın kaçırdığı golün haricinde, zırnık tepki göstermediğime, kendi kendime inanamadım! Sanırım, içgüdüsel bir tavır... Sanırım, İzmir'in kazanacağından olsa gerek... Maç öncesi, büyük sahada oynanacak olmasının, tecrübeli Altay'ı yoracağı ve genç Altınordu'ya avantaj sağlayacağı öngörüm tuttu, ilk yarı...
Kardeşim, 40 yılık dostum Altaylı Levent Tüzemen ile Altınordulu Metin Gökalp, karşılıklı hem maçı izleyip, hem yorumlar yaparken, sormayın halimizi! Elbette, Paixao'nun golünden sonra, telefonun ucundan 'Heyoo!' diyen gelen ses kardeşimden oldu. Ne diyeyim? Bir gözümden akan yaş, sevinçten. Diğer gözümdeki, üzüntüden. Ancak ne gam, ne keder...
Çünkü ikisi de bizdendi dün akşam...
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.