Dünya liglerinde, bu güne kadar görülmemiş, peş peşe maç oynanma hızı... Üç gün içinde çıkılan, her biri buram buram aksiyon, macera, gerilim ve sonunda duygusallık veya üzüntü kokan, maç üstüne zorlu maç silsilesini sırtlayan emekçilerin, koltuklarda oturarak izleyenlerdendik! Ya bu fırtınanın içinden, dimdik ayakta çıkan ve şampiyonluğu kucaklayan oyuncuların fiziksel veya ruhsal yorgunlukları? Tek kupa yeter miydi? Yoksa; ikincisini de sırtlamak hırsında mıydı, Kara Kartallar? Beşiktaşlı futbolcuların, ikinci kupayı almakla olan iştahlarını, Josef'in golüyle gördük, daha üçüncü dakikada... Erken gelen gol, motivasyonu artırmakla kalmadığı gibi, topa daha da sahip oldular. Diğer bir deyişle; çok enstrümanlı bir koronun, maestroluğuna soyundular. Ki bu ısrarcı tutumları, tüm kontrolü ele almaları ve rakibi Antalyaspor'dan iki kat daha fazla koşmalarının ödülünü, Rosier'in golüyle pekiştirdiler.
YAPTIKLARI KOLAY İS DEGİL
Beşiktaş tarafı böyleydi, böyle olmasına da, Ya futbolcularına 'korku!' aşılamış, sürekli daha fazla gol yememeyi düşünen ve karşılaşmayı kabullenmiş mantığını güden Ersun Yanal'ın ödlek hamlelerinin de altını çizmeden geçmek olmaz! Kolay değil, bunca sakatlıklar, bunca cezalara rağmen, dün akşamla beraber, ikinci kupanın sahibi oldu Beşiktaş... Mutlulukların, derya-deniz olduğu bir akşam sonrası, yaş, neredeyse kırk... Önce, o Atiba'nın öpeyim alnından... Ghezzal, ne zamandır zaten sırtımda... Krallarımız, Larin ile Aboubakar'ı unutmak, ne mümkün?
Vida, Welinton. Ersin, Rosier ve üstlerine Josef Souza'ya sarılalım, kucak kucak kucaklayalım... Rıdvan, Necip, Dorukhan, N'Koudou, Gökhan, Mensah'ın, sıkalım ellerinden... Sergen Hoca'mı? Daha ne beklersiniz ki, durmayın, alın sırtınıza...