Doğruluk kazandırır
Allah katında iyi kul olmanın yolları Kuranı Kerim ve Hadisi Şerif'lerde belirtilmiştir. Bunlardan en önemlisi yalan söylememektir.
Çünkü Allah'a inanan bir insan yalan söylemez. Yalan söylediği takdirde belki kulları kandırabilir. Ama her şeyden haberdar olan Allah (c.c.) kulunun bu yalanını bilir. Doğruluk ise mutlaka kazandırır.
Çünkü doğrunun sahibi Allah, kulunu hiçbir zaman mağdur etmez.
MÜSLÜMAN YALAN SÖYLEMEZ
Rivayete göre, sahabelerden Ebu'd - Derda, Peygamber Efendimiz Hz.
Muhammed'in (s.a.v.) yanına gelir ve şöyle sorar "Ey Allah'ın Resulü!
Müslüman içki içebilir mi? Hz.
Peygamber (sav) "içebilir (yanılabilir, günaha girmiş olabilir) " der. Müslüman hırsızlık yapabilir mi diye sorar. Peygamberimiz (s.a.v.); "yapabilir" der. Müslüman zina yapabilir mi diye sorar.
Efendimiz "evet yapabilir" buyurur.
Bunun üzerine adam sorar "Peki, yalan söyler mi" der. İşte o anda sırtını dayamış olan Allah Resulu Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamber doğrulur ve hiddetle şu cevabı verir; "Müslüman yalan söylemez. Yalanı ancak iman etmeyen kimse uydurur" Yalan söylemeyi zina kadar, içki kadar, hırsızlık kadar ağır sayıyor Peygamberimiz. Zira yalan, "doğruluk üzerine kurulan" Peygamberlik müessesesinin bütün ilkeleriyle çatışır. Onun için "asla" der.
İMAN TEHLİKEYE DÜŞER
Okuduğunuz hadisi şerif, yalan söylemenin ne denli tehlikeli olduğunu gözler önüne seriyor. Yalan ile zina ve hırsızlık gibi diğer büyük günahlar arasındaki farka değinecek olursak; hırsızlık ve zina gibi günahları işleyenler, kalpteki imanın zayıflaması sonucu nefsin zevklerine, heva ve heveslere uyarlar.
Yani imanlı bir kişi bu hataya düşerek günah işler. "Zina eden kimse zina ederken mümin değildir. İçki içen kimse içki içerken mümin değildir..." (Buhari, Mezalim 30;
Müslim, İman 100) hadis-i şerifi bu konuya işaret etmiştir. Yalan söylemekte ise, nefsin kuvvetli içgüdüsünü tatmin eden bir durum söz konusu değildir.
Bu sebeple, imanı olan bir kimsenin yalan söylemesi imanına yakışmayan bir davranıştır. Hadiste yalanın bu yakışıksız karakterine işaret edilmiştir.
YALANIN SONU HÜSRANDIR
Yalan ve sahtekarlık üzerine dünya kuranların geleceği olamaz. Bazen kazanıyor görünseler de neticede mutlaka hüsrana uğrarlar.
Hırsızlık yaparak, başkalarının alın terini sömürenler iflah olmaz. İşte hadis- i şerifte yalanın hırsızlık veya zinadan daha kötü gösterilmesi bundandır.
Bunun manası şudur:
Gerçek manada iman büyük günâhlar ile bir arada olabilir, fakat yalan ile bir arada olmaz.
İşte hadiste, yalanın bizatihi hırsızlıktan daha büyük olduğunun vurgulanmasından ziyade, onun küfrün temelini teşkil eden karakterine işaret edilmiştir. Doğruluk imanın ayrılmaz simgesi olduğu gibi, yalan da küfrün temel esasıdır. Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğuna iman eden kimse tam doğru bir hakikati yakaladığı gibi, Kur'an'ın Allah'ın sözü olduğunu inkar eden kimse de hakikatte yalancılığın zirvesine tırmanmış olur. Nitekim, saadet asrında yalan, küfrün simgesi haline gelen Müseyleme-i Kezzab'ın en büyük bir özelliği olduğu gibi, doğruluk da Ebu Bekir Sıddık'ın (r.a.) en büyük unvanı olmuştur. Bu iki simge şahsiyet, doğruluk ile yalanın arasını yer ile gök kadar birbirinden ayrı olduğunu hayatlarıyla ilan etmişlerdi.
Unutmamak gerekir ki, insanların karakterini şekillendiren ahlaki değerlerdir, bu da doğruluk, güvenirlilik gibi soyut kavramlardır.
"Ben ancak güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildim." (Muvatta, Husnü'l Halk, 8; Müsned, 2/381) manasına gelen hadiste de bu gerçek vurgulanmıştır.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.