Laikliğin teminatı Diyanet İşleri’dir
Türkiye'de Diyanet İşleri Başkanlığı'na dil uzatıp yıpratmak isteyen bazı çevreler var.
Atatürk tarafından kurulan bu kurumu gereksiz bulan ve kapatılmasını isteyenlerin gerekçeleri ise Türkiye'nin laik bir ülke olması. Bu görüşe sahip olanlar kusura bakmasın ama daha laikliğin ne olduğundan haberleri bile yok. Kişi değil devletler laik olur. Bir devletin laik olması, her inanç grubuna eşit mesafede yaklaşması demektir. Günümüzde de öyle değil mi? Kimse inancından dolayı dışlanmıyor, isteyen camiye, isteyen kiliseye, isteyen havraya gidiyor.
İsteyen ateist ya da deist olduğunu söyleyebiliyor.
Sosyal medyadan, youtube kanallarından dinsizlik propagandası yapabiliyor. Kimseye bu konuda ne bir baskı, ne de bir ceza veriliyor. Kendisi Müslüman olan Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın da kilise açılışlarına katıldığına defalarca şahit olduk.
DİNDE ZORLAMA YOKTUR
Bakara Suresi'nin 256. ayetinde "Dinde zorlama yoktur" buyurulması aslında laikliğin en güzel anlatımıdır.
Yine Kafirun Suresi'ndeki "Senin dinin sana, benim dinim bana" ayetleri İslam dininin inanç hürriyetine nasıl baktığını apaçık göstermiştir. Sadece bu iki ayet bile İslam'ın laikliğe ve inanç hürriyetine bakış açısını göstermeye yeter, tabii anlayana... Bugün çağdaşlığın ve medeniyetin en önemli simgesi olarak görülen insan hakları içinde din ve vicdan hürriyeti ön sıralarda yerini almıştır. Bu hürriyet, insanların inanmak veya inanmamakta hür olmalarını, kimseye inanç konusunda zorlama yapılmamasını, iman ehlinin de inancını serbestçe yaşamasını ifade ediyor.
ATATÜRK'ÜN ÖNGÖRÜSÜ
Tekrar Diyanet İşleri Başkanlığı konusuna dönersek bu kurum, 3 Mart 1924 tarihinde İslam dininin inanç, ibadet ve ahlak esasları ile ilgili işleri yürütmek, dini bilgiler konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmek amacıyla Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulmuştur. Eğer o zaman Diyanet İşleri Başkanlığı kurulmasaydı, şimdi bu görev din tüccarlarının eline kalacaktı.
Dini bilgiler ve fetvalar konusunda da büyük bir kaos ve kargaşa olacak, birlik diye bir şey kalmayacaktı. Bugünleri önceden görebilen ileri görüşe sahip Atatürk, bu kurumu kurarak bir anlamda devletin laiklik ilkesini teminat altına almıştır.
15 Temmuz hain darbe girişimi bunun en bariz göstergesi değil mi?
Türkiye'de yıllarca masumane bir şekilde sızdıkları toplumun kılcal damarlarından milletin dini duygularını sömüren Fetullahçı Terör Örgütü'nün kirli yüzü, bedeli ağır olsa da ortaya çıktı. Ancak günümüzde çeşitli emperyalist ülkelerin hain emellerine hizmet eden ve İslam'ı hedef alan buna benzer şer odaklı oluşumların var oldukları biliniyor. Madem biliniyor o zaman tetikte olmak zorundayız.
Çünkü hata yapma lüksümüz yok.
AKILLI VE OLGUN MÜ'MİN
Bu konuda bir hadiste Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) "Akıllı ve olgun Mü'min aynı delikten iki defa sokulmaz, ısırılmaz" (Buhârî, Edeb, 83; Müslim, Zühd, 63) buyurarak meselenin önemini bildirmiştir.
Yani akıllı ve olgun mümin, din ve dünya işlerinde sakınılacak şeylerden sakınır, ihtiyatlı, tedbirli ve uyanık hareket eder, bir defa aldatılsa bile gaflete düşüp ikinci defa da aynı hataya düşmez.
Türkiye'deki FETÖ ihanet çetesi gibi dünyanın birçok ülkesindeki aralarında şaşırtıcı derecede ortak benzerlik bulunan örgütlerden olan İspanya'da Opus Dei, Güney Kore'de Moon, Pakistan'da Tahir-ül Kadri, Irak'ta Kesnizani, Çin'de Falun Gong ve Endonezya'da Persyarikatan Muhammediye gibi "tarikat" ve "cemaat" adı altındaki oluşumlar da hep örgütlü oldukları ülkelerdeki toplumun dini inançlarını yıllarca sömürmediler mi?
İşte Diyanet İşleri Başkanlığı, emperyalizmi hedefleyen üst aklın yönettiği sözde cemaat ve tarikat adı altındaki oluşumları önlemek için var ve olmaya da devam edecek.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.