Tolga Tekin

Deprem ve kader meselesi üzerine

Son zamanlarda üst üste meydana gelerek can kayıpları ve yaralanmalara neden olan depremler, maalesef Türkiye'nin gerçeği haline geldi. Öncelikle 6 Şubat'ta Türkiye'nin 10 ilinde meydana gelen deprem felaketinde hayatını kaybedenlere Allah'tan rahmet, yaralılara ise acil şifalar dilerim. Şu noktanın önemle altını çizmek istiyorum. Depreme karşı önlem almak ve can kayıplarını önlemek bizlerin elinde. Çünkü Allah (c.c.) kendimizi kazalardan, belalardan ve her türlü musibetten korumamız için çeşitli vesileler yaratmış ve diğer canlılardan farklı olarak akıl nimeti vermiştir. Bize verilen bu nimeti doğru şekilde kullansaydık bugüne kadar yaşadığımız musibetlerden birçoğu başımıza gelmeyecek ve depremin sonuçları da bu kadar yıkıcı olmayacaktı. Yani depremin yıkıcı etkisi bizim bir kaderimiz değildir. Ama maalesef biz kaderi de yanlış anlıyoruz.

NEFSİN BİR TUZAĞI
Kaderi Allah tarafından, geçmişte hakkımızda yazılanların bizim tarafımızdan mecburen canlandırılması diye anlıyoruz ki, bu çok yanlış bir yaklaşımdır. Kaldı ki böyle olduğu varsayılsa bile, biz kaderimizde ne yazıldığını bilmiyoruz ki.. Hiç kimse, kaderimde ne varsa onu göreceğim diye iş yerini açmazlık etmiyor. Sabahın erken saatlerinde iş yerini açmayı ihmal etmeyen bir kimse, kaderimde deprem varsa, mecbur göreceğiz diyemez. Çünkü rızkı da kaderde vardı. Peki, niye iş yerini açıyor ve niye rızkının peşinde koşuyor? Demek ki, işimize gelmeyen yerde kadere sığınmak veya kadere havale etmek nefsin bir tuzağıdır. Kader, bizim yaptıklarımızın veya yapacaklarımızın Allah tarafından önceden bilinmesidir. Allah'ın ilmi sonsuz olduğu için, sadece dünü ve bugünü değil, sonsuz ilmi ile ezelden biliyor. Mesela, takvim yapraklarında bir sene sonra güneşin saat kaçta doğacağı yazılıdır. Takvimde yazıldığı için mi güneş o saatte doğuyor, yoksa güneş o saatte doğacağı için mi takvimde yazılıdır?
Acaba takvimde güneş öğle vakti doğacak diye yazılsaydı, güneş öğle vakti mi doğacaktı. Elbette ki hayır. Demek ki, ezeli olarak bilmek olayı etkilemiyor. Güneş yine olması gereken vakitte doğacaktır. Güneş ne zaman doğacaksa, takvimde o yazılıdır.
Bizler de ne yapacaksak, Allah da onu biliyor ve yazıyor. Bir adam kendini yüksek bir apartmandan attı ve öldü. Kaderinde yazılı olduğu için değil, kendini atacağı için kaderinde öleceği yazılıdır. Hem kaldı ki, adam kaderinde apartmandan atlayarak öleceğini önceden nasıl bilebilir ki? Böyle bir şey mümkün mü? Hiç kimse kaderinde ne olduğunu bilemez. Dolayısıyla bizler tedbir almazsak, kaderimizde tedbir almadığımızdan dolayı depremden zarar göreceğimiz yazılı olacaktır. Eğer tedbir alırsak; tedbir aldığımız için depremde hasar görmeyeceğimiz yazılı olacaktır. Nitekim önlem alan ülkeler, depremleri az zararla atlatıyor. Acaba kaderlerinde, az zararla atlatacaklar diye yazılı olduğu için mi zararı az görüyorlar, yoksa tedbir aldıkları için mi kaderlerinde az zarar görecekleri yazılıdır.

BİZİM ELİMİZDE
Önemli olan bizim Adetullah gereği üzerimize düşen tedbirleri almaktır. Eğer binalar çürükse depremde yıkılır. Binayı sağlam yapmak onu denetlemek bizlerin elinde. Burada suçu kadere atarak "kader böyleymiş" demek yanlış. Bilimsel araştırmalarla artık nerede fay kırığı var, yer hareketleri nerede fazla, hepsini tespit edebiliyoruz. Ama buna rağmen hatlarının üstünde birçok yerleşim yeri var ve yapılmaya devam ediyor.İnsanoğlu kendi hatalarının bedelini canıyla ödüyor.
Yılda binden fazla depremin meydana geldiği Japonya, artık depremle yaşamayı öğrenmiş durumda. Bu konuda aldıkları önlemlere değinmek istemiyorum. Herkes ne yapılması gerektiğini zaten biliyor.
Ama önemli olan bunu uygulamak.
İnsanlar depreme dayanıksız binalarda can veriyor. Malzemeden çalarak ve riskli binalar yaparak bu ölüm ve yaralanmalara neden olanlar bir gün büyük mahkemede bunun hesabını vereceklerini unutmasın! Halbuki aynı depremin daha da şiddetlisi Japonya'da olurken kimsenin burnu bile kanamıyor. Demek ki Allah'ın kainattaki ahenk ve uyumu sağlamak için koyduğu "Adetullah" denilen kurallara uymak lazım. Kimse bunu "kader" deyip kestirip atamaz. Yaşanan felaketlerin çoğu insanların hatalarından kaynaklanan bir sonuçtur. Öyle olmasaydı dinimizde "dua" denilen bir nimet olmazdı. Zahiri manada birçok tedbiri aldıktan sonra da dualara sarılmalıyız. Dualar olayların gidişatını değiştirebilen en etkili silahtır. Hasta olanlara nasıl ki Allah'ın "Şafi" ismiyle tecelli etmesi için dua ediyorsak yaşanan her türlü sıkıntı, kaza, bela ve afetten kurtulmak için de dua ederiz. Yani her türlü önlemi almak bizim elimizde.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.