Nurettin Veren Yeni Asır Yazı İşleri Müdürü Zafer Şahin ve Fatih Şendil'in sorularını yanıtladı...
FETÖ ele başı Fetullah Gülen'in eski sağ kolu Nurettin Veren, 1960'lı yıllarda İzmir'de kurdukları örgütün dününü ve bugününü Yeni Asır'a anlattı.
Gülen hareketinin özünde "Türkiye'yi kuşatma" hareketi olduğunu belirten Veren, "Tehlike henüz geçmedi. Sadece İzmir'de örgütün 5 bin evi, militan düzeyinde 50 bin üyesi ve en az 15 bin FETÖ'cü devlet memuru var" diye konuştu.
Gülen hareketi neden İzmir'de başladı? İlk yıllarda da asıl amaç devleti ele geçirmek miydi?
İzmir'de başlamasının sebebi burada bize rakip olacak ciddi bir tarikat ya da dini akımın temsilcilerinin olmamasıydı.
Bizler Gülen'in tek amacının yoksul çocuklarını okutmak, alnı secdeye değen bir nesil yetiştirmek olduğunu zannediyorduk.
O dönemlerde Anadolu'dan gelen bir köylü çocuğunun büyükşehirlerde barınması, okuması neredeyse imkansızdı. O nedenle Gülen'in cami yerine yurt açma, talebelere burs verme fikri hepimizin hoşuna gitti.
Ne zaman anladınız asıl niyetinin bu olmadığını?
Maalesef çok uzun yıllar sonra farkına vardık gerçeklerin.
70'li yıllarda sağ-sol çatışması vardı. Aileler anarşiden korktuğu için çocuklarını üniversiteye göndermek istemiyordu.
Böyle bir ortamda İzmir'de bizim evlerimiz adeta kurtarılmış bölgeler gibiydi. O dönemde 12 adet ev açtık. Her evde 5-6 öğrenci kalıyordu. Sonra bu sayı giderek arttı. 1977'de ilk yurdumuzu İzmir'de açtık. Örgüt bu yurttan sonra kurumsal yapıya kavuştu. İzmir yurdunu daha sonra Menemen, Manisa, Aydın, Nazilli, Tire ve Ödemiş yurtları takip etti. Fetullah Gülen'in amacı 1981 yılında 81 yurt açmaktı.
Bu hedefi geçmemiz çok kolay oldu. 1981 yılında yurtlarımızın sayısı 100'ü aşmıştı.
Daha sonra okul açmaya başladınız. Bu süreç nasıl gelişti?
Turgut Özal döneminde Gülen'e "Yurtları okula çevirmemiz lazım" dedim. Başlangıçta buna karşı çıktı. Çünkü okullara Atatürk büstü konulması gerekiyordu. Gülen, "Bizim okullarda Atatürk'ü görenler ne der? Allah bize gazap verir" derdi. Ama dışarıya farklı gerekçeler öne sürüyordu. "Biz okul işi yapamayız, yetişmiş kadromuz yok" vs. gibi.
Sonunda Bozyaka yurdumuzu Yamanlar Koleji adıyla okula çevirdik. Gülen yine de memnun değildi. Atatürk'ün büstüne takmıştı.
Sırf o memnun olsun diye Atatürk'ün büstünü ancak bir lambayla aydınlatıldığında görülecek şekilde bir köşeye koyduk. Yetkili biri gelince lambayı açıyor ve büstü gösteriyorduk.
Yetkililer gidince büst ortadan kayboluyordu.
Atatürk'ten nefret ediyordu öyle mi?
Tabii... Bir gün o büstün olduğu yerde yangın çıktı. Gülen "İşte gördünüz mü, o adamın yüzünden çıktı bu yangın. Allah'ın hoşuna gitmedi. Allah bu işe razı değil" dedi. Kestanepazarı'nda kendisine gelen çocuklara önce "Atatürk'ü seviyor musunuz" diye sorardı.
Sevdiğini söyleyeni asla cemaate almazdı. Atatürk nefreti öyle bir boyuttaydı ki; sırf üzerinde onun resmi var diye namaz kılarken cebindeki parayı çıkarırdı. CHP'den de pek hazzetmez, "Cehennem Partisi" diye bahsederdi.
Örgütün kurumsal yapıya kavuştuğu İzmir'de çok ciddi bir maddi güce sahip olduğu biliniyor. Bu servet sadece bağışlarla mı toplandı?
Hayır... Bağışlar örgütün gelir kalemlerinden sadece biri. Bizim yaptığımız işlerden, devlet içinde yerleşmiş örgüt üyeleri sayesinde edindiğimiz mülklerden gelirler de vardı. Mesela İzmir'deki Şifa Üniversitesi arazisini eski bakanlardan Ufuk Söylemez'in Halk Bankası Genel Müdürü olduğu dönemde ele geçirdik.
Arsa galiba Zirai Donatım Kurumu'na aitti.
Söylemez'in dönemin Başbakanı Tansu Çiller'e iletmesiyle arazi 71 milyar gibi komik bir bedelle önce Tabipler Vakfı'na sonra örgüte geçti. Çiller o dönemde bizden kendisiyle beraber siyaset yapacak isim önermemizi istedi. Ufuk Söylemez'in ismini Çiller'e biz verdik. Kendisi daha sonra kurulan ilk hükümette bakan oldu. Sarnıç girişindeki Nil Matbaası arsasının örgüte geçmesi de yine bu dönemde gerçekleşti. Bu matbaada basılan FETÖ'nün kitapları tüm dünyaya dağıtıldı.
Bütün bu yapılanma, ordu ve kritik devlet kurumlarına sızma hep okullarda yetiştirilen talebelerle olmuş. Bu okulların dünya geneline yayılması nasıl oldu?
İşin o kısmı çok enteresan. 80'li ve 90'lı yıllarda cumhurbaşkanları Turgut Özal ve Süleyman Demirel bu okullar için çok çaba gösterdi.
Demirel'in diğer ülke devlet başkanlarına bu okullara kolaylık göstermeleri için yazdığı 14 tavsiye mektubu var. Tabii tıpkı bizler gibi onlar da kandırılmıştı FETÖ tarafından.
ABD bu okulları Asya'nın enerji kaynaklarını kontrol etmek, Rusya ve Çin'i durdurmak için kullanıyordu. Bu okullarda İngilizce öğretmeni olarak görev yapanların tamamı ABD ve İngiltere pasaportu taşıyan gizli servis elemanlarıydı.
FETÖ İzmir'de kuruldu, gelişti. 15 Temmuz sonrasında örgütün buradaki yapılanması sizce tamamen çökertildi mi?
Henüz değil. İzmir'de yurtların kapatılmasıyla örgüt üyeleri tıpkı bizim ilk dönemlerimizde olduğu gibi evlere sığındı. Şu anda İzmir'de örgüte ait 5 bin ev var. Her evde en az 6 kişinin yaşadığını tahmin ediyorum.
En iyimser tahminlere göre İzmir'de FETÖ'nün 5 bin evi, 50 bin militan düzeyinde örgüt üyesi ve en az 15 bin kamu çalışanı bulunuyor. Bunların kimi esnaf, kimi işadamı kimi de siyasetçi olabilir.
15 Temmuz sonrasında FETÖ'nün yeni bir kalkışma içinde olabileceği yorumlarına ne diyorsunuz?
Tehlike henüz tam olarak geçmedi. FETÖ içerideki militanlarının itirafçı olmasını engellemek için büyük çaba gösteriyor.
Hepsine maaş bağladılar. Adam darbe girişiminden önce generalse şu anda general maaşı alıyor. Profesöre, öğretmene de aynı tarifeyi uyguluyorlar. Dolayısıyla henüz hiçbir şeyden vazgeçmiş değiller. FETÖ bundan sonra 3 aşamalı bir plan uygulayabilir.
1- Ordu içindeki uyuyan hücrelerini uyandırabilir...
2- NASA'ya kadar sızmış militanlarıyla siber teknoloji imkanlarını kullanarak hayatı felç edecek bir siber saldırı düzenleyebilir.
3- 20 yıldır altyapısını oluşturduğu lobilerle Türkiye'den kaçan hainleri buluşturur. Türkiye aleyhine büyük bir karalama kampanyası başlatabilir.
FETÖ'nün o dönem yakın olduğu diğer siyasetçiler hangileriydi?
Hemen hepsiyle ilişkilerimiz iyiydi. Hüsamettin Cindoruk Meclis Başkanı olduğunda, FETÖ kendisine 10 bin dolarlık Roleks saat hediye etti. Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin hep görüştüğümüz isimlerdi. 28 Şubat'ta askerin hükümeti devireceğini Demirel ilk bizden duydu.
Gülen'den gelen bu bilgi için teşekkür etti ama onun bu istihbaratı nasıl elde ettiğini hiç sorgulamadı.
Gülen bu tip istihbarat paylaşımlarıyla siyasilere kendince ne kadar güçlü olduğunu gösteriyordu.
Nasıl geliyordu bu bilgiler Gülen'e?
Ordu içindeki talebelerinden tabii ki... Kurmay subaylar ya avuçlarının içine ya da ağızlarına sakladıkları küçük bilgi notlarını Genelkurmay'dan Gülen'e taşıyordu.
Örgüt daha o dönemde ordu içinde çok aktifti. Eski Genelkurmay başkanlarından Yaşar Büyükanıt'ın yaveri Tuğamiral Memduh Elgin bile bizim talebimizdi.