Uzun süredir bu köşeden paylaştığımız görüşlerimizde, Türk ekonomisinin dışa bağımlı olduğunu sık sık dile getirmiştik. Türkiye'de 1980 yılında yüzde 11, 2000 yılında ise yüzde 31 oranındaki ekonominin dışa açıklık oranı, bugün yaklaşık yüzde 50 düzeyine çıkmıştır.
Bu durum bizlere, dünya ekonomisinde ortaya çıkacak olumlu ve olumsuz gelişmelerin Türkiye'ye de yansımasının kaçınılmaz olduğunu göstermektedir. Diğer taraftan Türkiye'nin uluslararası yatırım pozisyonu, yani dünyadan alacakları ile dünyaya olan borçları arasındaki fark 2014 yılı sonu itibariyle eksi 431 milyar dolara ulaşmıştır. Bu verilere göre, uluslararası yatırım pozisyonumuz milli gelirin yüzde 54'ü kadar açık vermektedir. Böyle bir makro ekonomik yapının doğal sonucu, dış borçların yüksek olmasıdır. Nitekim yine 2014 sonu itibariyle 282 milyar doları özel sektörün olmak üzere toplam 402 milyar dolar dış borcumuzun bulunduğu açıklanmıştır. Özel sektörün önümüzdeki bir yıl içinde ödemesi veya çevirmesi gereken dış borç miktarı ise yaklaşık 180 milyar dolardır.
Esnafın durumu
Ülkemizin en büyük sosyo-ekonomik kesimi, toplumuzun sosyal sigortası olan esnaf ve sanatkarlarımızın ise Şubat ayı sonu itibariyle bankalara yaklaşık 3 milyar lira düzeyinde kredi borcu bulunmaktadır. Ekonominin genel tablosuna baktığımızda, döviz kurlarında özellikle de dolar kurunda ortaya çıkan iniş çıkışlardan girişimcilerimizin doğrudan etkileneceği görülmektedir. Nitekim döviz borcu ile döviz varlığı arasında negatif fark olan kişi ve kurumlar kur artış oranının belirleyeceği kur zararları ile karşı karşıya kalacaklardır. Bazı işletmeler yakın vadeli döviz bazlı borçlarını ödemekte zorlanacak, bazıları ise ödeyemeyecektir.
Son dönemde dolarda büyük çıkışlar görülmektedir. Kısa vadede yapılacak müdahalelerle doların artışı önlense bile, dünden bugüne geldiği nokta itibarıyla dolarla borçlanan işletmelerin sıkıntıya gireceği aşikardır. Geçmişte, küresel düzeyde para bolluğunun, Türkiye'ye döviz bolluğu olarak yansıdığı dönemde, üyelerimize düşük reel döviz kurlarına güvenerek dövizle borçlanmamaları konusunda uyarılarda bulunmuştuk.
Dövizin, özellikle doların büyük tırmanış içinde olduğu bu günlerde uyarılarımızın önemi daha fazla ortaya çıkmış, döviz kurlarından da kazanç sağlanabileceği düşüncesiyle dövizle borçlanan işletmelere önemli maliyetler yüklenmiştir. Bu maliyetleri de daha çok böylesi bir tersine dönüşe kendini hazırlayamayan işletmeler ödeyecektir. Ancak bu maliyetlerin toplumun her kesimine, işsizlik, artan enflasyon, yavaşlayan büyüme olarak yansıyacağı da unutulmamalıdır.
Yükseliş kalıcı mı?
Kuşkusuz bu değerlendirmeler döviz özellikle de dolardaki yükselişin kalıcı olup olmadığı ile yakından ilgili olacaktır. Ancak ABD Merkez Bankası'nın faiz artışına başlayacak olması, Euro bölgesinin resesyondan (ekonomide durgunluk) çıkamayacak gibi görünmesi ile içerde genel seçimlerin getirdiği belirsizlik dikkate alındığında dövizdeki yükselişlerin kalıcı olma ihtimali yüksek görülmektedir. Diğer taraftan Türkiye gibi dış borçları daha çok Dolar, dış gelirleri ise daha çok Euro olan bir ülke açısından paritesinin 1.50'lerden bir'e yaklaşmasının da getireceği ilave maliyetler olacaktır. Bu maliyetlerin ekonomide yaratacağı olumsuz etkiler de büyük boyutlara ulaşabilecektir.
Tüm bu gelişmeler ekonomik birimlere bir kez daha 'döviz gelirin kadar dövizle borçlan ya da gelirin döviz ile ise ancak o zaman dövizle borçlan' şeklindeki basit ama önemli bakış açısını hatırlatmaktadır.