Adigeya, Kafkas Dağları kuzeyinde Krasnodar Kray sınırları içinde, 7 bin 500 kilometrekarelik bir yüzölçümde Karşıyaka nüfusu kadar bir topluluğun yaşadığı güzel bir ülke. Bu tabiat, kadim Çerkes halklarının ana vatanı.
Bazı tarihçiler, onların atalarının Hititler öncesi Anadolu kültürlerinden Hattilerin olduğunu söyler. Grekler de Sind ve Meot gibi adlar vermişlerdir Çerkeslere.
Ölü gömme kültü de dahil yapılan birçok çalışmada, onların izi MÖ. 3. binli yıllara kadara takip edilebilmektedir.
Zamanla İskitler, Sarmatlar, Gotlar ve Hunların saldırıları sonucu, Çerkeslerin, Azak Denizi ve Karadeniz kıyılarındaki kentleri saldırıya maruz kalmış ve kıyı ticareti de sona erdiğinden verimli topraklar ve otlaklardan kuzeydeki dağlara sığınmışlar ve Adigeler de şimdiki bölgelerini yurt edinmişler. Yakın tarihlerde, Kırım Hanlığı üzerindeki Osmanlı korumasının son verildiği 1783 sonrasında Rusya egemenliğinde altında özellikle Nogay ve Adıgeler odağındaki etnik temizlik ve soykırım sonrasında neredeyse tarihten silinme noktasına geldiler ve kadim Kuban Irmağı üzerindeki topraklara 1792-1793 yılları arasında Rus Kazakları yerleştirildi.
TRAJIK ADIGE TARIHI
Dünya tarihinin en trajik olaylarından olan ve 1864'de gerçekleşen bir milyonun üzerindeki "Adige Tehciri" ile Ruslar tarafından 'deport' yani ülke dışına çıkarılanların bir bölümü de Karadeniz kıyısındaki limanlardan gemilerle Osmanlı topraklarına gönderilen Adıgelerden geriye kalan vatan toprakları, ki yüzbinlerce hektardan bahsediyoruz, Rus asker emeklileri ile Kazaklara dağıtıldı. On yıl kadar önce, Gürcistan Parlamentosu (20.05.2011) Çerkes soykırımını oybirliği ile kabul etti. Böylelikle Çerkes soykırımı, BM üyesi bir devlet tarafından uluslararası kamuoyu gündemine getirildi. Yakın tarihlerde Rusya Duması ile diasporadaki Çerkes NGO Örgütleri arasında ilkesel düzeyde, "vatanlarına yerleşme ve çifte vatandaşlık verilmesi hakkı" kapsamında sembolik de olsa görüşmeler yapılabildi.
Nalmes, Adigey Devlet Akademik Halk Dansları Topluluğu ve yukarıda özetlediğim Adige tarihinin ortak acılarını ve sevinçlerini, kostümleri, dansları, müziği ve eşsiz koreografisi ile İzmir'lilere sergiledi. 86 yıllık tarihine bir çok ödül sığdıran Nalmes, 55 dansçı ve 10 kişilik müzik grubu ile Kafkas ve Çerkes doğasının ritmini ve estetiğini Adige kültürüyle harmanlayarak Kafkas halk sanatını güzelliklerini tüm dünyaya sergiliyor.
BIR SANAT GEÇIDI
Geçen hafta Aşık Veysel Rekreasyon alanındaki binlerce İzmirli bu muazzam görsel şölene şahit oldu. Bu hafta da Uluslararası İzmir Festivali, 35. yıl etkinlikleri ile kenti selamlıyor.
Açılış, 7 Haziran'da ünlü şef Gürer Aykal'ın yönetiminde ve solist olarak Cihan Aşkın'ın yer aldığı İzmir Devlet Senfoni Orkestrası Konseri ile oldu.
20 Temmuz'a kadar sürecek festivalde Tekmen Filarmoni, Sibiu Ballet Theatre, Zathey&Nadrzyckı Duo, La Luna De Seda, Martha Graham Dans Tiyatrosu, Duo Alphorn&Bayan, One Charming Night Ensemble Sjaella ve Fado gibi birbirinden harika grup, tiyatro ve senfoniler geçit yapacak. Biletler iksev. org'tan temin edilebiliyor.
Bilindiği gibi "Kültür" temalı festivaller, Ülkemizde en fazla gördüğümüz organizayonlar ve toplumun kendine has değerleri ile küresel boyutta tanınan sanat gruplarını bir ara getirme işlevine haizler. Kültürel, sanatsal ve sosyal içerikli etkinlikler, halkımızın aidiyetini ve sosyal birlikteliğini artırırken, kentin sosyokültürel ve ekonomik dinamiklerine de katkı sağlıyor.
PIRLANTA GIBI PARLIYOR
Türkiye'de 500 civarında kültür temalı festival var ve bunların içinde Uluslararası İzmir Festivali, içeriği ve konuk ettiği sanatsal volalitesi yüksek gruplar ile bir pırlanta gibi parlıyor.
Bu seneki programda yer alan saygın senfoni ve katılımcılar buna en güzel örnek. '35 yaştan','41 kere maşallah' ve 'yarım yüzyıla' giden süreçte, İKSEV Başkanı Sayın Filiz Salper Eczacıbaşı, tükenmez enerjisi ile İzmirlilere harika sanat&kültür anları hediye ediyor.
Kendisine ve tüm İKSEV kadrosuna minnettarlığımızı iletiriz. Olten Filormoni, Nalles ve Uluslararası İzmir Festivali, pandeminin geride kaldığını bizlere müjdeliyor! Tüm İnsanlık, salgının acısını, müzik ve dansın tılsımı ile terapi edeceği günlere daha çok ihtiyaç duyuyor.