Dünyada ırkçılığın yükseldiği bir dönemden geçiyoruz. Bunu kendi ülkemizde Suriyeli sığınmacılara yönelik gün geçtikçe büyüyen öfkeden de gözlemliyoruz. Küreselleşen dünyanın en büyük sorunlarından biri mülteci sorunu.
Savaşlar, insani trajediler ve ekonomik koşullar pek çok insanı ülkelerinin sınırlarından uzaklaşmaya itiyor. Üstelik bu yeni bir durum da değil. Yüzyıllardır süregelen bir olumsuzluk. Günümüzde göçmenlerin gittikleri ülkelerde yarattıkları sorunlar da aşikar ancak nefret suçlarını bugünkü boyutlara ulaştıran bu sorunlardan daha çok yükselişe geçen ırkçılık. Ve kabul etmek gerekiyor ki yabancı nefreti Avrupa'da ülkemizden çok daha tehlikeli boyutta.
SİSTEMATİK DÜŞMANLIK
Günlerdir dünya basınını meşgul eden Fransa'da yaşanan eylemler, bu nefret duygusunun ülkenin resmi kurumlarına yansımasının bir sonucu. Fransa'da, içinde bulunduğumuz bu çağda bizzat devlet eliyle yayılan yabancı düşmanlığı şu an başkent Paris'in sokaklarını yakıyor.
Binlerce insan sokaklarda barikatlar kurup araçları ateşe vererek, mağazaları yağmalayarak devlet kurumlarının ırkçı tavrına duyduğu öfkeyi kusuyor. Fransız hükümeti olayları durdurmak için binlerce polisi sokağa sürmüş durumda. Ancak binlerce kişi gözaltına alınma pahasına eylemlere destek vermek için sokaklara dökülmeye devam ediyor. Sömürgeci Fransa, bugün yüzyıllardır Afrika'da haklarını çiğnediği halkların özgürlük, adalet, eşitlik isteklerini reddetmesinin bedelini ödüyor.
TÜRKİYE FRANSA ÖRNEKLERİ
Şimdi Türkiye'de de benzer olayların yaşanacağını iddia eden bir grup var. En başta iki ülkedeki durum arasındaki farkı doğru anlamadıkları aşikar olan bu kişiler ülkemizin demografik yapısı açısından tehdit olarak gördükleri mültecileri bu yolla nefret objesi haline getirmeye çalışıyorlar.
Halbuki Türkiye'de Fransa'dakine benzer mültecilere yönelik ikinci sınıf insan muamelesi bir devlet politikası olarak uygulanmıyor. Münferit nefret suçlarını da sistematik ırkçılıkla bir tutmak doğru değil.
Seçim döneminde 'Suriyeliler oy kullanıyor, vatandaş yapılıyor' diye yeri göğü inleten bu grubun şimdi aynı Suriyelilerin Türk hükümetine ikinci sınıf insan muamelesi gördükleri için başkaldıracaklarını söylemek ne tutarlı ne de mantıklı bir yaklaşım olur. Türkiye ve Türk halkının genlerinde Fransızlarda olduğu gibi bir yabancı nefreti yok çünkü. Türkler, 3 kıtaya hükmettikleri Osmanlı döneminde bile imparatorluk sınırları içinde yer alan farklı milletlere asimilasyon politikası uygulamamış. Etnik kimliklere, farklı din ve mezheplere devlet eliyle sistematik bir müdahale yapılmamış.
MUKAYESE EDİLEMEZ
O nedenle de bugün ülkemizde farklı kesimlerce sürekli hedef gösterilseler de yabancıların nefret söylemlerine karşı ayaklanacağı düşüncesi son derece gerçek dışı.
Bu gerçek dışı söylemleri değerlendiren AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik'in, "Türkiye'nin insani değerlere dayanan göç politikası ile Fransa'nın sömürgeci politikalarına ve ırkçı şiddete duyulan tepkiyi mukayese etmek, şuursuz ve kötü niyetli bir yaklaşımdır" sözleri de yukarıda ifade etmeye çalıştığım anlayış farkının özeti gibi.