Haklarımızı güvence altına alan yasalar, çoğu zaman içimizdeki adalet duygusunu tatmin edemez. Örneğin yakınlarımızın uğradığı bir saldırının ardından zanlıya kesilen cezayı az bulmaya yatkınızdır. Çünkü cinayete kurban gitmiş ya da tecavüze uğradığı için dünyası kararmış bir mağdurun ailesi için, suçlunun 'yatıp çıkıp hayatına devam edeceği' fikri kadar dinmeyecek bir yürek acısı olabilir mi?
Üstelik bu tür olaylarda adaletin sağlanmadığı fikri sadece ocağına ateş düşenlerin değil, tüm toplumun kalbinde ortak bir hınca dönüşür. Hele hele mağdurlar çocuklarımız olunca... Kendini savunmaktan yoksun bir çocuğa uzanan kirli ellere layık görülen üç beş yıllık cezayı kim kabullenebilir? Bir de bu tür canilerin af kapsamında salıverildiği gerçeğiyle yüzleşince...
***
Bu yüzden demir parmaklıklar ardına düşen bir çocuk tecavüzcüsünün mahkumlar tarafından temizleneceği inancıyla yüreğimize su serperiz. Aslında hukuka sığmasa bile böyle bir ölümün hak görülmesi nedendir? Çünkü bu tür suçlara karışanlar ortadan kaldırılmalıdır! Ve buna devletin gücü yetmediği bilindikçe, o gücün yerini alacak kişiler kim olsa baş tacı edilecektir!
Peki ya af marifetiyle elini kolunu sallayarak dolaşan sapıkları da tek tek indiren bir maskeli suvari çıksa ne dersiniz? Hepinizin içinden geçeni yaptığı için derin bir oh çekersiniz. Bunun doğruluğu konusunda mantık çoktan hafızamızdan çekilmiştir artık. Ama yasalar da vicdan muhakemesini değil, devletin mahkemesini uygulatmak zorundadır.
***
Hafta sonu izlemeye fırsat bulabildiğim 'Ejder Kapanı' filmi de, yukarıdaki çelişki üzerinde iz süren bir polisiye gerilimdi. Filmde, siyasi amaçlarla çıkarılan af kıyağıyla kendini kapının önünde bulan çocuk tecavüzcüleri işkence yapılarak öldürülmektedir.
Genelde cinayet romanlarından ve Hollywood filmlerinden aşina olduğumuz seri katillerin en büyük özelliği, kurbanlarını hep aynı şekilde, kendine has yöntemlerle öldürmeleri ve üzerlerinde o cinayeti özgün kılacak gizli bir işaret bırakmalarıdır.
Ve o işaret, keşfedildiğinde katilin kimliğine ulaşılmayı sağlayacak bir imza gibidir. Ancak onun sırrı çözüldüğü anda doğru hamle şansı polise geçer.
***
Ejder Kapanı'nda da, kadavralardan alınan kan örneklerinde, doğuda yaşayan ve en iri kertenkele olarak bilinen ejderin zehirine rastlanır. Bu coğrafi işaret, katilin bulunmasında perdeyi aralar. Ayrıca tüm cesetler, vücudunda yara izleri ve penisleri kesilmiş halde bulunur. Ejder Kapanı'nda, seri cinayetleri münferit saldırılardan ayırd eden yönler başarılı bir şekilde kurgulanmış. Uğur Yücel ve Kenan İmirzalıoğlu'nun performansı gayet iyi. Özellikle Uğur Yücel, kıdemli ama mesleğinin sonuna gelmiş bir polis karakterinin yaşayabileceği duygusal tüm iniş çıkışları mükemmel bir ustalıkla yansıtıyor. Berrak Tüzünataç ise bana göre o role tam oturmamış ve çok tutuk kalmış.
***
Film aksiyon sahnelerinde başarılı ama kişisel ilişkiler kurguya neredeyse hiç hizmet etmiyor. Yücel'in oynadığı polis müdürü Abbas'ın, pavyonda şarkıcılık yapan genç sevgilisiyle ilişkisi öylesine kuru kalmış ki ne olay dizisine, ne de finale katkısı var. Bir kere en küçük bir merak uyandırmıyor. Bence bu ilişki, daha renkli, filmin heyecan ve merak boyutuna işlevsellik katacak dokuda işlenmeliydi.