Televizyonlarda reyting peşindeki dizi, program, yarışma ve reklam sektörünün kodamanları işin kolayını bulmuş. İzleyiciler üzerinde en etkili ajitasyonu sağlamak pahasına, yaşını-başını, ruhsal durumlarını, eğitim hayatlarını hiçe sayarak dolduruyorlar el kadar çocukları film setlerine...
İster ağlat, ister oynat, ister yarıştır, ister dans ettir, ister şarkı söylet... Ne yapacaksan yap, ama ekrana koyacaksan vitrinde mutlaka çocuklar olsun.
Nasılsa onların ağlaması, gülüşü, bilmişliği ya da boyunu aşan işlere kalkışması, yetişkinlere göre daha saf, güzel ve dokunaklı.
Örneğin, televizyonda 'çocuğun kötülüğe uğradığı' bir sahnenin uyandıracağı 'sarsıcı' etkiyi başka hangi insan malzemesiyle yaratabilirsiniz?
Çünkü çocuklara yönelik empati algılarımız sonuna kadar açık ve bam telimize dokunacak her izletiye karşı tepki mekanizmamız tetikte beklemektedir.
***
Bu yüzden Radyo Televizyon Üst Kurulu'nun (RTÜK) yaptığı araştırma sonucunda, 45 reklam, 43 dizi, 3 çocuk ve 3 yarışma programında yüzlerce miniğin rol aldığı tespit edilmiş.
O araştırmanın ayrıntıları nasıl bir vahameti ortaya çıkardıysa, belli ki RTÜK'ü hemen harekete geçirmiş. Ve kurul, yayın hizmetlerinde çalıştırılan çocukların haklarının korunmasına yönelik düzenlemelerin yapılması için Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'na başvurmuş.
RTÜK Başkanı Prof. Dr. Davut Dursun, "Yayıncılık sektöründe rol alan çocuk ve gençlerin haklarının korunmasında düzenleme eksikliği var" diyerek, benim de bu köşede kaç kez tam üstüne bastığım gerçekleri dile getirmiş.
***
Dursun, gayet haklı. Çünkü reklam ve dizi çekimlerinde saatlerce süründürülen çocukların, fiziksel ve psikolojik dengesinin sağlam kalması imkansız.
Ne yazık ki herkesin gıpta ettiği o çocuklar setlerde uzun saatler geçiriyor, hatta okulda ya da yatağında olmaları gerektiği zamanlarda çalıştırılarak hayat boyu izleri silinmeyecek bir istismara uğruyorlar.
Çoğunun ailesi de ağızlarına çalınan bir parmak balın tadı evlatlarının sağlığından önemliymiş gibi, ellerine geçen para karşılığında seslerini çıkarmıyor.
***
Ama devletin bu konuda denetleyici, düzenleyici ve gerektiğinde yaptırım uygulayıcı kurulları artık bu kepazeliğe bir son vermeli.
Aslında RTÜK'ün refleks göstermekte geç bile kaldığını söyleyebilirim. Çünkü daha 8 ay önceki yazımda, dizi emekçilerinin çalışma şartlarıyla ilgili Meclis incelemesinin sonuçlarını sizinle paylaşmıştım...
O dönemde Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, mesailerin uzunluğundan yakınan dizi çalışanlarının ihbarı üzerine bir rapor hazırlanmasını istemişti.
Bakanlık uzmanları ise çekimlerin 18 saati bulduğunu, setlerdeki çalışma koşullarının 'angarya yasağı' sınırlarını zorladığını ve İş Yasası'na aykırı bu durumun cezai müeyyide gerektirdiğini bildirmişti.
***
Oysa çalışma süresi haftada 45 saati aşmamalıydı. Bu konuda yapılan uyarıda, küçüklerin de setlerde uzun süre çalıştırılması ve gece saatlerinde kamera önüne geçmesi yasaklanıyordu.
Demek ki Çalışma Bakanlığı'nın aylar önce tespit ettiği ama yasal düzenlemeyle önünü tam anlamıyla alamadığı olumsuzluklar, 8 ay sonra RTÜK'ün araştırmasıyla yeniden patlak vermiş.
Kurul da setlerdeki çalışma koşullarını ve çocukların uzun süreli çekimlerle istismar edilmesini önleyecek yasal düzenleme için Bakanlığa başvurmuş.
Artık geriye tek iş kalıyor, elbirliğiyle reyting canavarlarına dur diyecek yasaları çıkarmak.