Hemen "Don Kişot'luğu bırak" deriz, hayallerinin peşinden koşan, olmayacağı oldurmaya çalışmanın erdemiyle önündeki engellere karşı savaş açan biriyle karşılaşınca...
Çünkü günümüzde hayatın üstesinden gelme öğretisi değerlerine bağlı kalmayı değil, rüzgarın estiği yöne eğilmeyi körüklüyor. İlkelerinden sapmayacağım diye güçlüye posta koymanın, burnunun dikine gitmenin, hayallerinin peşinden koşmanın hiç alemi yok.
Artık ideallerindeki dünya düzeni için yollara düşmenin mantıksızlığı vurgulanıyor, 'yel değirmenlerine savaş açmak' sözleriyle...
***
O yüzden zırhını ve mızrağını kuşatarak İspanyol yazar Cervantes'in romanından fırlayan Don Kişot, 400 yılı geride bırakırken 'soylu', 'sadık', 'savaşçı' ve 'romantik' bir şövalye saygınlığını yitirdi.
Yeni dünya düzenine ayak uyduramayanlara yapıştırılan bir yafta haline dönüştü. Alay edilen, hayalci, demode, saf ve küçük görülen...
Peki Cervantes'in bize anlattığı bu muydu? Bugünün gençleri Don Kişot'un maceralarından nasıl bir pay çıkarmalı?
Hayalleri ve arayışları uğruna kanının son damlasına kadar savaşını sürdüren, zihninde yarattığı sevgilisi Dulcinea'ya bile bağlılığından vazgeçmeyen bir kahramanı kafamızda nasıl bir yere oturtmalıyız...
***
İşte tüm bunlara yanıt olacak bir oyun başladı İzmir Devlet Tiyatrosu'nda geçtiğimiz hafta... Hans Ostarek'in yazdığı, Yücel Erten'in çevirdiği "Don Kişot'un Maceralarının Dostları Tarafından Temsili" adlı eseri Yunus Emre Bozdoğan yönetiyor.
'Oyun içinde oyun' mantığıyla ve 'açık biçim' bir üslupla sahneye taşınan eserde, yel değirmenleriyle savaşırken ölen Don Kişot'un maceraları dostları tarafından canlandırılıyor.
Kendini okuduğu şövalye kitaplarındaki kahramanlarla özdeşleştiren ve Sancho Panza gibi sıradan bir köylüyü de uşak olarak ardına katıp yollara dökülen Don Kişot, adil, kötülere karşı iyilerin kazandığı bir geleceğin peşindedir.
***
Oyunda sadık hizmetçi Sancho Panza (Sadık Yağcı), efendisinin yerine geçerek onun nasıl düşündüğünü, hangi yolu izlediğini canlandırırken arkadaşı kasap da (Rüçhan Gürel) Sancho Panza'nın yerine geçerek kendisine yoldaşlık ediyor.
Gerçekle oyunun iç içe geçtiği olaylar, Sadık Yağcı ve Rüçhan Gürel'in açık biçim tiyatronun sağladığı rol yaratıcılıkları sayesinde son derece komik ve eğlenceli bir görüntü çiziyor.
Sevgili Murat Gülmez'in, Melek Ökte Sahnesi'nin yetersizliklerine rağmen hazırladığı 'değirmen dekoru' gayet yaratıcı. Ayrıca değirmenin ardından yansıyan, Veysel Çelikdemir'in kum sanatıyla Don Kişot'un fikirlerini şekillere dökmesi ve son olarak düşüncelerinin kum taneleri gibi dağılmasını temsil eden gösterisi şahaneydi. Bu yaratıcılık oyuna hem sanatsal yönden yeni bir boyut hem de görsel bir zenginlik ve keyif katmış.
***
Funda Çebi'nin tasarladığı kostümler hem dönemin doğallığını yansıtması hem de sahnedeki atmosferle tamamlayıcı bir bütünlük sağlaması açısından çok başarılıydı.
Yunus Emre Bozdoğan, enerjik, samimi ve komik unsurların koyulaştığı bir reji yaratmış. Oyunun diğer rollerinde izlediğimiz Mehmet Demiralp, Hülya Dilek Arda, Sevda Çiçek, Emrah Şenışık, Fatih Osman Süngücü ve Alpay Yurtsevenler gayet uyumlu bir performans sergiliyorlar.
Ama Don Kişot'u peşinden sürükleyen hayal ürünü sevgilisi Dulcinea'nın ise aşırı bir gerçekçilikle canlandırılmasını yadırgadığımı söylemeliyim. Bana göre Dulcinea oyun içinde oyun mantığında bile olsa Don Kişot'un hayallerini süsleyen daha rüyamsı bir formda görünmeliydi.