Bugün, sizi birkaç ay öncesine götüreceğim...
17 Kasım 2009'da bu sayfadaki röportajımızın giriş cümlesi şöyleydi: "Psikiyatrinin daha çok yetişkin ve çocuk sorunlarına yoğunlaştığı ülkemizde, yaşlı psikiyatrisi de yaşlılarla ilgili ihmal edilen birçok konudan biri." Yaşlılarımızın sosyal hayatın dışına itilmişlikleri, yaşlılığa özgü, yeni yeni tanımlanan ve maalesef toplum olarak hazırlıksız yakalandığımız birçok hastalık, alandaki uzman sayısının yetersizliği... Bunların hepsini biliyorduk da, yaşlılığın ne olduğunu bilmiyorduk sanki.
Çalışmalarını artık Amerika'da sürdüren Yaşlı Psikiyatrisi Uzmanı Doç. Dr. Çağrı Yazgan'la yaşlılığı konuşmak, uzun zamandır istediğim bir şeydi ve birkaç günlüğüne geldiği İzmir'de beni kırmayıp röportaj teklifimi kabul etti. Büyük bir heyecan ve onlarca soru ile oturdum Çağrı Hoca'nın karşısına. İnce belli bardakta çayı katık ettiğimiz sohbetimiz muhteşemdi. Sonrasını biliyorsunuz; 17-18-19 Kasım tarihlerinde o gün ne konuştuysak bu sayfada sizlerle paylaştık.
İnanç ve samimiyetle yapılan her işin ödüllendirileceğine olan inancım, geçtiğimiz günlerde aldığım müjdeli bir haberle iyice pekişti sevgili okurlar.
Röportajımızın, Türkiye Psikiyatri Derneği'nin Basın Ruh Sağlığı-Yazılı Basın Dalı Birincisi seçildiğini öğrendiğimde yaşadığım gururu anlatamam. Gurur duydum çünkü; Yeni Asır'a ulusal çapta bir ödül getiren çalışmamız, aynı zamanda gazetemizin yaşlılarımıza ve sorunlarına gösterdiği duyarlılığın da ödülüdür. Öte yandan, ödülün böyle bir çalışmaya verilmesi artık yaşlı psikolojisinin de, psikiyatrinin popüler konularından biri haline geliyor olmasının bir göstergesi olarak umut verici. Katkısı olan herkese sonsuz teşekkürler...
Bugün sizlerle bu röportajın bazı bölümlerini paylaşacağız. Tamamını okumak isteyenler gazetemizin web sayfasında arşiv bölümüne girip 17, 18 ve 19 Kasım tarihlerindeki sayfamı ziyaret
edebilirler.
KAHVEHANE, CAMİ, EV...
Dr. Çağrı Yazgan'a göre yaşlılarımızın en büyük sorunlarından biri sosyal yaşamda yer bulamamaları: "Özellikle büyük şehirlerde kadınların sosyalleşme alanı ev gezmeleri ile, erkeklerin sosyalleşebileceği alanlar ise kahvehane ve camilerle sınırlı. Camiler de çok sosyal ortamlar değiller. Daha çok ibadet ağırlıklı ve sosyallik biraz daha kenara itilmiş durumda. Oysa Amerika'da kiliselerde ibadetin yanı sıra çok ciddi sosyal etkinlikler düzenleniyor. Bu da yaşlıları toplumda daha aktif ve mutlu kılıyor." "Ama zaten yaşlılarımız da evden pek çıkmıyor" diyecek oluyorum ki, Çağrı Hoca'nın cevabı hiç gecikmeden geliyor: "Çıkmaları için olanak da yok zaten. Kimsenin onlara saygısı yok çünkü. Yollar delik deşik, yürüyemez. Ne araba yol verir, ne yaya. Tabii bir de yaşlı iseniz kötü niyetli birinin elinizden çantanızı kapma riski daha yüksek. Bu şartlar altında evden çıkmıyor diye yaşlıya mı kızmalıyız?"
-Yaşlılık ne zaman başlıyor?
Yaşlılığı psikolojik ve biyolojik olarak iki ayrı evrede ele almak lazım. Yaşlanmayı ortalama 65 olarak görüyorlar ama psikolojik yaşlılık; kimi insanda 40 yaşında, kimi insanda 80 yaşında başlıyor. Yani bir yandan tamamen hissettiğinizle ilişkili bir şey yaşlılık. Bir yandan da beyninizin ne kadar işlediğiyle, beyninize ne kadar baktığınızla ilgili.
Dünya Sağlık Örgütü'nün belli bir yaş dilimi vermesindeki tek amaç; nüfusun çoğunluğunde 65 yaşından sonra yaşlılıkla ilgili şikayetlerin daha yaygın görülmesi.
65 yaşından sonra 3 gruba ayırabilirsiniz yaşlıları:
* Çok işlevsel
* Yarı işlevsel
* Aşırı derecede geri kalmış
Genele baktığımızda yaşlıların dağılımı bu üç sınıfta da hemen hemen eşit oranda görülüyor. O yüzden tek başına bir yaşlı kavramından bahsetmek zor. Çünkü yaşlı insanlar içinde de her insan farklı gruplara ait. O yüzden biraz daha farklı değerlendirmek gerekiyor. Karşınıza gelen yaşlı, hiçbir şeyden habersiz de olabildiği gibi, her şeyi sizden çok daha iyi kavrayabilen biri de olabiliyor.
-Yaşadığı çevreden hiç çıkmamış bir işçi emeklisi ile dünyayı gezmiş bir profesör emeklisi arasındaki fark gibi..
Hayır. Tam tersine kişi işçi emeklisi olup, profesör emeklisinden zihinsel olarak çok daha aktif vaziyette olabilir. Çünkü yaşlılık tamamen beynin ne kadar gerilediği ile de ilişkili biraz.
-Beyin işlevlerinin yavaşlaması cildimizin gevşeyip sarkması gibi yaşlılığın kaçınılmaz bir sonucu mu?
Tabii. Kaçınılmaz olarak bütün vücudumuzdaki hücreler ölüyor. üstelik vücudun her yerindeki hücreler kendini yenilerken, beyin hücreleri kendini yenilemiyor. Birisi inme geçirmişse ve beyin bölgesinde bazı hücreler bu inmeye bağlı olarak ölmüşse o bölge hayat boyu bozuk kalıyor.
Ayrıca görünüşte herhangi bir inme olmasa da, dışardan fark edilen bir travma olmasa da küçük damarların tıkanması ile kimsenin fark etmediği küçük küçük hasarlanmalar herkeste oluyor.
Beyinde bu hasarlanmanın nerede olduğu önemli. Bazısında çok önemsiz bölgelerde olabilir. Bazısında önemli bölgelerde olabilir ve önemli bölgelerde hasarlanma olan insanlar çok ciddi bir çöküş tablosu ile karşınıza çıkabilir.
-Yaşlılığa hazırlanmak diye bir kavramdan bahsedebilir miyiz? Mesela siz bu konunun uzmanı olarak yaşlılığa nasıl hazırlanıyorsunuz?
Yaşlılığa doğru hazırlanmak bebeklikten başlayabilecek bir şey belki. Biz de yapmıyoruz aslında. Çocukluk ve gençlik çağında beslenmesine fazla özen göstermiyor mesela çoğu insan. Yaşlılığa hazırlanmak, beyni korumaktan geçiyor. Yediğiniz içtiğiniz, yaptığınız şeyler beyni gerçekten hırpalayabiliyor. Beynin kanlanmasını mutlaka sağlam tutmak lazım. Damarlarını sağlam tutmak lazım. Kalbinizi nasıl koruyorsanız beyninizi de aynı şekilde korumalısınız.
-Beyin dostu yiyecekler var mı?
Benim bildiğim özel bir beyin dostu yiyecek yok. Ama vücut dostu yiyecekler var. Mesela kolesterol damarlarda tıkanmaya yol açan bir madde. Sadece kalbi değil beyni de tehdit ediyor. Çünkü beynin oksijenlenmeye ihtiyacı var. Bunun için de damarların sağlıklı olması gerekir. Damarlar sağlıklı olmazsa beyinde fark etmediğimiz küçük noktasal inmeler meydana geliyor. O sırada fark etmesek bile, bu inmeler yüzlerce olduğu zaman bir anlam ifade ediyor. Bir süre sonra kişi bunama tablosu ile karşınıza çıkabiliyor.
100'den geriye 7'şer 7'şer sayın
-Gereksiz ezber yapmak, mesela gerekmediği halde bir sürü telefon numarasını hafızada tutmak beyne zarar verir mi? Gereksiz bilgiyle doldurmak hafızayı kötüye kullanmak mıdır?
Yararı olmayabilir belki ama zararı olduğunu da düşünmüyorum. Bilginin depolanmasının hafızaya faydası yok ama işlem yaparsanız faydalı olabilir. Bellek iki ayrı şekilde çalışır. Depolama yapan belleğin yanı sıra bir de "çalışan bellek" diye bir şey var. Edindiğiniz bir bilginin üzerine, onunla bağlantılı bir başka bilgiyi eklemek gibi.
Mantıksal çıkarımlar yaparken ya da matematik problemi çözerken çalışan belleğimizi kullanırız. Mesela 100'den geriye 7'şer 7'şer çıkarma yapmak. Bu işlemi yaparken hem kaç çıkaracağınızı, hem de bulduğunuz en son sayıyı aklınızda tutuyorsunuz.
Direkt olarak bir telefon numarasını akılda tutmak ise farklı bir sistemle belleği kullanmak, ama bir zararı yok. Fazla bilgi depolamaktan dolayı beyniniz bir zarar görmez ama boşuna yorulmuş olursunuz. Elinizde bir not defteri varken illa ki aklımda tutacağım demek fazladan emek sarf etmek olur.
Zihnini çalıştıran daha geç yaşlanıyor
-Beyinde yaşlanmayı geciktirmek mümkün mü?
Eğer siz zihninizi zamanında çok çalıştırmışsanız, zihnini zamanında daha az çalıştırmış insanlara göre daha şanslısınız. Ya da doğuştan zeka düzeyi daha yüksek olanlar, zeka düzeyi daha düşük olanlara göre daha şanslı da diyebiliriz. Bu insanlarda yaşlılığa bağlı zihinsel faaliyetlerde yavaşlama biraz daha geç ortaya çıkabiliyor.
Emekli maaşları bakım masrafını karşılamıyor
-Ülkemizde yaşlılar, bakım hizmetlerinden yeterince faydalanabiliyorlar mı sizce?
Türkiye'de yaşlıya ciddi bir aile desteği var. Aslında Amerika'da da insanlar yaşlılarıyla çok ciddi biçimde ilgileniyorlar ama bir yere kadar. Bizde insanlar kendilerini parçalıyorlar biraz. Yaşlıya bakmak toplumsal bir gereklilik olarak görülüyor Türkiye'de. Bu bakış açısı bir yandan çok insancıl ama öte yandan yaşlısına bakım veren insanların da ciddi fiziksel ve ruhsal sorunları var. Ve maalesef Türkiye'de ciddi bakım almanız gerektiği zaman yaşlıyı götürebileceğniz çok fazla yer yok. Bu konuda devlet desteği yeterli değil. Bakımevleri ise tamamen parası olanlar için.
-Emekli maaşını bağışlamak yeterli olmuyor mu?
Maaşınız yetiyorsa evet. Maaşla çok bir şey karşılanmıyordu hatırladığım kadarıyla. Sonuçta evini bağışlamak da gerekebiliyor ama ikinci kuşağın durumu da çok iyi olmadığı için, evi kaybetmemek için bakımı kendileri vermek zorunda kalıyorlar.
Kişilik değişikliği depresyon belirtisi
-Yaşlılık depresyonu nedir ve bildiğimiz depresyondan farkı nedir?
Psikiyatrinin kullandığı depresyonun kriterleri vardır ve bu kriterleri tutturan kişilere depresyon tanısı konur. Bilim insanları, bildiğimiz depresyon belirtileri ile yaşlılıkta depresyonu taradıkları zaman, yaşlılarda depresyon daha az bulunmuş. Oysa yaşlılar için ayrı kriterler geliştirilebilse, yaşlılıkta depresyonun hiç de az olmadığı görülür. Ama henüz dünyada böyle kriterler yok. Gençlerden farklı belirtilere baktığınız zaman;
* Bellek sorunları ile ilgili bunamaya benzer bir tablo
* Bedensel olarak içe dönmek, bedensel yakınmalarla
yoğrulmak
* Daha çok içe kapanmak, kendine dönmek.
* Eve kapanmak
* Umutsuzluk, yaşlının gelecekle ilgili bir beklentisinin kalmamış olması. (Umutsuzluk, gençlerde de olabilir ama yaşlıda depresyon tanısı için umutsuzluk şart.)
-Yaşlının depresyonda olup olmadığımı nasıl anlıyorsunuz? Görüşmelerde kullandığınız kilit sorularınız var mı?
Bunama yoksa, depresyon tanısı normal psikiyatrik görüşme sonrasında konur. Aileden alacağımız öykünün de çok büyük önemli var. Yaşlılar genellikle "Üzgün müsünüz?" gibi sorulara "Evet, tabii çok üzülüyorum, üzüntü içindeyim" diye cevap vermezler. Çünkü depresyonda olduklarını kabul etmezler. Tam tersine "Yoo, gayet iyiyiz, her şey yolunda" derler sıklıkla.
-Yaşlılar neden depresyonda olduklarını kabul etmek istemezler?
Depresyon yaşlılar için daha büyük bir damgalama. O yüzden kabul etmek istemiyorlar. Sonuçta birçok şeyi kaybetmişsin, ruhsal sorunun olduğunu kabul etmek ikinci yenilgi anlamına geliyor. Birçok tıbbi sorunun var zaten. Ayrıca depresyon birçok tıbbi hastalıkla da yakından ilişkili. Hastalıkların ortaya çıkması da ayrı bir stres faktörü yaşlılıkta.
-Yaşlılıkta depresyon tedavisi nasıl bir seyir izliyor?
Tedavinin en büyük zorluğu; ilaç dozlarının diğer yaş gruplarına göre biraz daha yavaş yükseltiliyor olması. Yaşlı hastalar da yüksek doz ilaç kullanabiliyorlar rahatlıkla. Bundan korkulmaması lazım. Burada önemli olan; dozu yavaş yavaş yükseltmek ve etkinin geç ortaya çıkabileceğinin bilincinde olmak. Gençlerde ilaç tedavisinden 3-4 haftada sonuç alınırken, yaşlılarda bu süre 6-8 haftaya kadar uzayabiliyor. Ayrıca yan etkileri biraz daha fazla görebiliyoruz yaşlı hastalarda. Bu nedenle sabırlı olmak çok önemli. 2-3 haftada sonuç alınamadı diye ilacı değiştirmeye kalkmamak lazım.
-Depresyon tedavisinden beklentiniz nedir yaşlılarda?
Gençlerde tedaviden beklenti; kişinin bir an önce işine, gündelik faaliyetlerine dönmesidir. Yaşlıda beklenti ise; günlük yaşam aktivitelerini, öz bakımını devam ettirmesi, yemeğini yapması, evine bakması, yatıp/eve kapanıp kalmaması, gerekli sosyal ilişkilerini sürdürebilmesi, diğer tıbbi sorunlarına gerekli ilgiyi gösterebilmesidir. Diğer tıbbi sorunlardan kastımız varolan hastalıkları. Çünkü depresyondaki hasta şeker, tansiyon gibi hastalıkları ile de ilgilenmez. İlaçlarını düzgün almaz. Diyetine dikkat etmez. Depresyon tedavisi ile birlikte bu hastalıkları ile de gereği gibi ilgilenmesini hedefliyoruz.
Kimdir?
Dr. Çağrı Yazgan, 1966 yılında İzmir'de doğdu. Bornova Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra tıp eğitimine Ege Üniversitesi'nde başladı. Marmara Üniversitesinde psikiyatri ihtisasını tamamladıktan sonra ABD Albert Einstein College of Medicine'da geriatri (yaşlı) psikiyatrisi üzerine çalışmalarını sürdürdü. 1999-2007 yılları arasında Marmara Üniversitesi'nde yardımcı doçent olarak çalıştı. 2007'de doçent oldu. O tarihten bu yana ABD'nin Indiana eyaletinde Ball Memorial Hospital'da Geriatri Psikiyatri ünitesininin Medikal Direktörü olarak görev yapıyor.