Onların en başta hiçbir şeyi yoktu. Sadece hayalleri vardı. Şimdi her şeye sahipler. Şu an anlıyoruz ki hayaller, en büyük güçtür. Bugün bize hayal satıyorlar, hayallerimizi ele geçiriyorlar. Uykumuz bile onlara ait !
COLLATERAL DAMAGE
Pearl Harbor ile dünyanın masumiyetini çaldılar. Savaşa girebilmek için haberleri olduğu halde donanmayı sattılar. Japonların baskınını biliyorlardı. Ama önemli değildi. Kurban edilecek bir avuç can, onların savaş terminolojisi ile 'collateral damage' (kabul edilebilir kayıp) idi.
COCA COLA: TATLA İKNA
Bir insanı bir şeye ikna etmenin en iyi yolu, onun kendi kendini ikna etmesini sağlamaktır. Bunu önce midelerimize girerek yaptılar. Coca Cola, uygarlık tarihinin en iyi buluşudur. Çünkü benzersiz bir tattır, bire bir aynısı yapılamamıştır ve yüksek derecede bağımlılık yapar. Koladan kurtulmak isteyin, rüyalarınızda kola içtiğinizi göreceksiniz. Kolanın bağımlılığı sigaraya benzer. Sadece krizleri daha hafif geçer ve yokluğu daha kısa sürer. Gençliği ikna etmenin daha iyi bir yolu yoktur. Tatla kandır, gerisine karışma! O zaman sen düşünmesen de vücudun sana fısıldayacak, 'Amerikalı en iyisini yapar' diye... Gençlerin bayıldığı hazır gıda sektörü, şekerli yiyecek ve içecekte ABD, neredeyse rakipsizdir. Tarihi, dolayısıyla mutfağı olmayan bir ulusun dünyanın diğer köşelerine tat ihraç edebilmesi ne yaman çelişkidir annem (!)
Bedenen ikna edilmiş gençliği ruhen ikna etmenin diğer adımları da uygulanır. Jean pantolon, yüksek volümlü müzik gibi özgürlüğü çağrıştıran ürünler. ABD, genç bünye için bir anda isyanın ve egemen güçlere karşı savaşın temsili oluverir. Ne de olsa genç bir toplum olan ABD, kendi kökeninde var olan İngilizler gibi asli sömürgeci unsurlara(ebeveyn) karşı aynı savaşı vermiştir. Oysa madalyonun öteki yüzünde asi gencin bu imajı kullanarak dünyanın yeni ebeveyni, egemen gücü, sömürgecisi olması vardır. Yine bir çelişki görürüz: Daha yetişkin olmamış bir toplumun vasiliği...
KÜLTÜR DEVŞİRME
Tarihi olmayan toplum, dünyanın diğer köşelerinden devşirdiği öykülerle devasa filmler yapar; yeni kuşağın gözünde tarihin kendisi oluverir: Yunan Achilles, Brad Pitt olur, 'Truva nere' derseniz, California sahillerine denk düşer.
Dünyaya hükmeden Musevi film camiası, artık tarihi gerçeklikleri bile kendince değiştirebilecek güç ve küstahlıktadır. Tarantino'nun son filminde, Hitler, tarihe aykırı bir şekilde Yahudi elinde can verir.
KABUSUM OLUR MUSUN?
Sinema, Amerika'nın rüyalarımızı, uykularımızı ele geçirmesinin de en iyi yoludur. Amerikan kabuslarından ölsen de kurtulamazsın. Göl kenarına tatile gidersin, dönemezsin. Ya da garip bir patikada kaybolur, mutant yamyam ailenin bir öğünü haline gelirsin. Denize girersin Jaws gelir, Van gölüne girsen timsah bakınırsın... Ölürsün, cehennemde ananı zebaniler kovalar. Yaşarsın, bildiğin melek gelir, sana kelek yapar. Bir bakarsın mesleğin zirvesine tırmandığın şirketin ceo'su Al-Şeytan-Pacino olmasın? Ulan uyursun, Freddy rahat bırakmaz... Genç kızının içine şeytan girer, bahçene uzaylı...
Korkut abiii
Bunlar neden bu kadar korkutuyor bizi?
Biir: İnsanların iki şekilde yönetileceğini biliyorlar. Sopa ya da havuç! Korkunç filmler ya da olaylarla korkutur, çözüm olarak kendilerini gösterirler. Dünyanın silah ve teknoloji üssü onlardır. Kaldı ki bir başka millet, bir süper kahraman çıkaramamıştır. Batmanlı Batman, Şebinkarahisarlı Süpermen yoktur. Aynı sebepten dünyanın seri katil üretim fabrikası da bunlardadır. Doğada denge varsa, bu kadar süper kahramanı dengeleyecek kadar süper hain olmalı, değil mi ya?
İslamofobinin kaynakları
İki : Bunlar da korkuyorlar: Hem de ölümüne! Bu kadar çok etnikli bir milletin harcında en iyi tutkal, korkudur. Onları bir kimlikte buluşturabilecek tek unsur, bir ortak düşmandır. Kızılderililer ilk düşmanlarıydı. Gerçek ev sahiplerinin kökünü kuruttuktan sonra kendi içlerinde savaştılar. İkinci düşman, etnik azınlıklar oldu. Ama baktılar ki bu unsurlar olmadan olmuyor, vazgeçtiler. Yeni düşman Hitler oldu. Japonlarla kendilerine yarattıkları geçici düşman, asıl düşmanları olan Almanları harcayıp savaştan dünyanın baş gücü olarak çıkmaktı, başardılar. Dünyanın en güçlü ulusu olunca, rahat battı. Komünizm ve Rusya, yeni öcüleri oldu. Soğuk savaş sonrası tek kutuplu dünya döneminde ellerinde kalan tek silah / düşman, terördü. Onun yüzü de İslam'dı.. Komplo teorisi kurmayalım, sadece tek bir gerçeği anlatalım: 11 Eylül öncesi California'daki İspanyol unsurları öyle etkin ve kalabalık hale gelmişti ki, beyaz Anglosakson Amerikalı bir başka ülkeden gibi görülüyordu. Ne zaman 11 Eylül yaşandı, o günden beri İspanyol ve diğer etnik unsurların balkonunda Amerikan bayrakları asıldı.
Düşmanımı seviyorum
Sözün özü, ABD'nin düşmanı, aynı zamanda silahıdır da.. Tarihte pek az ulus düşmanını ekonomik güce çevirebilmiştir. Sanıldığının aksine, her yeni dönemde bir düşman edinmek, sadece ABD'nin küresel kaynakları elde etmesine değil, aynı zamanda bir ulus olarak parçalanmadan devamına da hizmet etmektedir. Düşmanı, ABD'nin varlık sebebi, damarında dolaşan kanıdır. O olmadan yaşayamaz.
11 Eylül gibi mağdur ulus tarafından kar hanesine yazılabilecek gelişmelere de kucak açan bir olayın, dünyayı tamamen değiştiren bir travmanın yıldönümünde, duygusallığı bir tarafa bırakıp 'Olan bitene daha serinkanlı bakmak zorundayız' diye düşünüyorum.
Bakalım dünyanın bilinçaltı ABD, bilinçaltımıza kaçırmamıza neden olacak başka ne gibi gelişmelere imza atacak?