Hep düşündüğüm bir şey var:
Doğup büyüdüğüm, beslendiğim şehir İzmir, neden bu kadar donuk, hareketsiz, sessiz ve vurdumduymaz.
Aslında 8000 yıllık bir mirasın kenti... Turizmde baş köşeye yerleşmeli, en önemli desteği almalı...
Sanatta, yaklaşık 400 yıldır bir dünya seçkisine sahip... Çünkü daha Osmanlı döneminden başlayan ve dünyaya örnek olan çok kültürlülüğüyle bugüne ulaşan bir eğlence, sanat penceresi hep açık...
Peki bunu yeterli kullanabiliyor mu?
Sanatçısına sahip çıkabiliyor mu?
Bir "Sanat başkenti" kimliği var mı?
Ne yazık ki bu soruların yanıtları hala yok ya da eksik...
Evet, Türkiye'nin sayılı konser mekanlarından Ahmed Adnan Saygun'a kavuştuk.
Evet, İKSEV'in çabasıyla dünyanın en önemli klasik müzik festivaline sahibiz.
Ama yeterli değil... Çünkü kentin bir kimliği yok!
***
Açıkça, bunu en iyi sanatçı hisseder, gözler ve yansıtır. Tabii iki yüzlü olmayan, lafını esirgemeyen, gerçekleri görüp yutkunmaktan ziyade; olumlu ya da olumsuz eleştirilerini yansıtmaktan çekinmeyen, eleştiren, yol gösteren ve çok sevdiği bu kentin yaşadığı haksızlıklara tepki gösteren sanatçı yani...
Etliye sütlüye dokunmayan; çıkarı için, bir avuç para için şehri kullanıp ertesi gün unutan, hatta "Aman İzmir ölü kent yahu... Kimse gelmedi oyuna" diyerek gerçekleri saptıran, şirin görünmek uğruna, kentin gerilemesine seyirci kalan değil...
Dobra dobra konuşup, kent yöneticilerine, halka, sanatçıya doğru cephe açandır sanatçı...
***
Ali Poyrazoğlu, "İzmir Büyük şehir taklidi yapan bir kasaba" derken aslında, yıllardır ihmal edilen bir gerçeğe dem vuruyordu:
"İzmirliler eve kapanmak yerine dışarıda yaşamayı, sanat etkinliklerine katılmayı, paylaşmayı, eğlenmeyi, sosyal yaşamın içinde olmayı çok seviyor. Özellikle tiyatroya karşı büyük ilgileri var. Hareketli, heyecanlı bir kent. Ama bunu tam anlamıyla yaşayamıyor."
Çünkü İzmir Kültür Sanat ve Eğitim Vakfı dışında düzenli sanat etkinliği düzenleyen yok bu kentte...
Hele tiyatro, keyfe keder...
30 yıldır bir şehir tiyatrosu yok bu kentin... Asıl en büyük ayıp bu...
Üstelik, tiyatro oyuncusu yetiştiren güzide eğitim kurumumuzdan mezun olanlar soluğu İstanbul'da alıyor. Çünkü İzmir'in bir marka değeri yok. Sahnesi yok.
Poyrazoğlu, en çok fuarın etkisiz hale getirilmesine öfke duyuyor. "Fuar sayesinde İzmir, Türkiye'nin tiyatro başkentiydi. Şimdi otopark oldu" diyor.
Haklı, hem de nasıl...
***
Bugün okuyacaksınız; ülkemizin, İzmir'den yetiştirdiği harika çocuğu, dünyaca ünlü piyanistimiz Burçin Büke de açtı ağzını yumdu gözünü...
O da bir sanatçı... Hem de dünyada birçok konsere, festivale davet edilen özel bir isim...
Onun da isyanı, İzmir'in bir kültür politikasının olmaması...
En çok da, şu soruyu soruyor:
"Büyükşehir'in kültür politikasını yöneten, bu konuda kararlar aldıran yetkililer kim? Bunu dürüstçe açıklasınlar. Metronun planını mühendise hazırlatıyorsun; sanatın planını, programını kim yapıyor kentte? Hangisi sanattan anlıyor, seviyesi nedir bu insanların?"
Aynen katılıyorum Burçin'e ve bu soruyu önemli bir ayrıntıyı ekleyerek ben de soruyorum yetkililere:
"İzmir'de bir kültür ve sanat planı yaparken, neden bağrından yetişen, dünya insanına malolan sanatçıların fikirlerini almıyorsunuz?"
İşte böyle...
***
Biz kimsenin borusunu öttürmüyoruz. Hele İzmir'in kültür ve sanatını siyasi polemiğe çekmeyi hiç düşünmedik...
Tek istediğimiz, İzmir'in artık bir kültür ve sanat kimliğinin oluşması...
Bunun için de, ünlü isimlerden, İzmir'i dışarıdan en gerçekçi gözleyen sanatçılardan görüş almaya da devam edeceğiz.
Bunun devamı da gelecek. Yeni süprizlerimize hazırlıklı olun.
Ben özellikle bu çabalarından dolayı, sanatçılarla birebir görüşen, onca işi arasında, gizli kalmış gerçeklerin su yüzüne çıkmasında önemli bir pay sahibi olan ve söylenmeyenleri söyleten çalışma arkadaşım Bülent Gürlük'e çok teşekkür ediyorum.
Gerçekler acıdır ama geleceği aydınlatır.
GÜNÜN SÖZÜ
Alkışı en sessiz şekilde karşılayan, alkışı hak etmiş demektir.
Konfüçyus
Aman dikkat!
Hırsızlığın çeşit çeşit halleri var, şimdi de güleryüzü ve toplumumuzun en büyük zaafı olan, "hediye alma" zayıflığımızı kullanıyor hırsızlar...
Aman dikkat edin.
Bakın bu nasıl oluyor:
Evinizin kapısına geliyorlar. Önemli deterjan firmalarından birinin adını verip yeni ürünleri için anket yapmaya, anketi kabul edersiniz de, hediyenizin 3 kg lık deterjan olacağını söylüyorlar.
Tüketici olarak size uzun sorulardan sonra yeni ürünün iki örneği olduğu söyleniyor.
Yeni ürünün parfümünün iki değişik versiyonun dan hangisini beğendiğinizi soruyorlar, sizin de bu konuda fikriniz alınacak. Test başlıyor, Kutular açılıyor, siz de kokluyorsunuz ve tabii fenalaşıp bayılıyorsunuz. Çünkü size koklatılan ikinci koku uyuşturucudur ve bir güzel bayılıyorsunuz.
Onlar da evinizi rahat rahat soyuyorlar!
Lütfen uyanık olun da, bu amansızlara yol açmayın.