Bunca yıldır Eurovison'u yakından takip ederim; hiç böyle farklı, melodisi renkli, söylemi sıradışı bir şarkı dinlemedim. Yani sözüm, "Love Me Beck"e...
Bu işte, bir İzmirlinin, Can Bonomo'nun dünyası... Yani, bilinen müzikal ritmi tutturmak yerine, doğanın ahenginden yararlanma isteğinin adı... Zira artık klasik anlamda, melodi yapmak, tekrara girmekle eşdeğer.. Emeksiz bir iş... Can ise "yaratıcılık" peşinde...
İşte bunun için, kulağı klasik olana, anlamsız gelir bu parça; "Hadi canım bu şarkıdan bir şey olmaz" diye de kestirip atar.
Habire, bir müzikte kaçış yolu olan, "nakarat"ı arar.
***
Oysa bu şarkıda, caz da var türkü de, marş da var pop da... Hatta ilahi müzik de var, rock da...
Bu yüzden nakarat aramak boşuna bir çaba... Zira, şarkıda doğaya dokunan müziğin her rengi zaten bir nakarat kıvamında...
Aslında Can Bonomo'nun sahne peformansı da şarkıyı tamamlıyor.
Artık sanatta, ezberlenmiş çabalar değil, yaratıcı olmak prim yapıyor. Bu resim de de öyle, müzikte de...
Eurovision da son yıllarda bunun sahnesi...
***
Demem o ki, son yıllarda birinci olan şarkıları şöyle bir gözden geçirin, işte ışık orada... çünkü bu faktör, milliyetçiliği bile ortadan kaldıracak özellikte...
Sertab Erener, bunu ilk başaran kişiydi, Can Bonomo neden olmasın? Bu başarıya öylesine yakın ki...
Yolun açık olsun İzmirli... Yanındayız.
Kusura bakma Nihat!
Bir izleyici geçen akşam Okan Bayülgen'in programına telefonla bağlandı ve konuğu olan şu meşhur Nihat Doğan için, farklı söylemleri nedeniyle (!) "felsefe yapma" yakıştırması yaptı.
Sen misin bunu söyleyen... Demediğini bırakmadı felsefecilere Nihat kardeşimiz, hatta "Zındık" bile...
Kusura bakma Nihat, hata etmiş bu izleyici, senin zaten felsefecilerin katında yerin yok ki, çünkü sen onların tırnağı bile olamazsın.
Sen daha yücesin!
O saçma sapan aforizmalarınla, hayatımızın ışığısın zaten (!)
***
Sen, herşeye bir kulp takan, şarkıcıya sanatçı diyen, mafyaya bel bağlayan, iki paralık adamları baştacı yapan, bir fikir bilimini "felsefe yapıyor" ayağında, aşağılama anlamında kullanan bir toplumun ürünüsün.
Onun için, birilerinin seni bu kalıba sokmasına da şaşırmadım, senin buna cahilce karşı çıkmana da...
Onun için, yüksek müsaadelerinle, "pardon"...
***
Ama şunu bilmende fayda var:
Felsefe, bilgiye, gerçeğe ulaşma bilimidir. Düşünme, üretme, otoriteye karşı çıkma, dogmalardan sıyrılma, gerçeği arama anlayışıdır.
İnsana yakışan bir mücadele biçimidir.
Onlar düşündüğü için bugün sen varsın, hayatını onların verdiği öğütlerle aydınlattın. Bugün seni konuşturan da, kimlik veren de, özgürlük yaşatan da, senin "zındık" dediğin filozoflardır.
Yoksa bir sürüden ne farkın kalırdı.
Aklınca filozoflara "tanrıtanımaz, dinsiz" yakıştırması yapacak, gündeme gelecek ve yandaşlarına fiyaka yapacaksın öyle mi?
Ah Atam; halkını dogmalardan, iftiradan, dedikodudan, boyunduruktan kurtarmak için çabalayan, "felsefe okuyun" diye yol gösteren, gençliğine güvenen o yüce insan...
Gör bak, sen kimlere emanet etmişsin bu güzel vatanı...
GÜNÜN SÖZÜ
Sadece aptalların ciddiye alındığı bir dünyada yaşıyoruz.
O halde beni anlamıyorlar diye üzülmek niye?
Oscar Wilde
Ah o Türkan Şoray...
Hafta sonları TV 8'de ekrana gelen "Erken Baskı" adlı haber programı izlemeyi çok seviyorum.
İki nedenden:
İlki sunumu yapan Seda Akgül'ün cesur yorumu ve haberlere farklı bakış açısı... Diğeri de, program aralarına, artık geçmişte kalan o güzelim şarkıların serpiştirilmesi...
Hemen her programda yerli ve yabancı anı rüzgarı var! İnsan bir tuhaf oluyor yaşanmışlıkları dinledikçe...
***
Cumartesi sabahı da, 2006'da hayatını kaybeden, benim de çok sevdiğim Suat Sayın, o çok tutulan şarkısıyla ekrana geldi: "Sevemez kimse seni, benim sevdiğim kadar..."
Görüntüde de, sanırım Ediz Hun'la eski bir filminden sahnelerle o muhteşem insan, Türkan Şoray... Gözleri, mimikleri, her duyguyu anında yüzünde yaşatma becerisi gösteren yeteneğiyle, sinemamızın gerçek "Sultanı"...
Şimdikileri gördükçe, "Ah" diyor insan, "Türkan Sultan asıl şimdi genç olmalıydı"...
O zaman sadece bizimkiler değil, dünya sineması da peşinden koşardı.
***
Hatırlayın, onun yıllarca tek bir sevdası vardı medyaya yansıyan, Rüçhan Adlı... Sonra da, tiyatromuzun ünlü ismi, evlilik yaptığı Cihan Ünal...
Bugün, her gün sevgili değiştiren, bunu da her fırsatta kendine yontan kimilerine tanık olunca; hem ahlakı, hem fiziksel ve fikir güzelliği hem de insana saygısıyla Türkan Şoray, hala eline su dökülemez bir Türk kadını olarak yüreğimizin derinliklerinde...
İyi var, iyi ki baştacımız. Allah ona uzun ömürler versin.
Katlı pazaryeri eziyeti!
Son günlerde Karşıyaka Katlı Pazaryeri çevresinde hummalı bir çalışma var, çalışma dediğim de binanın dışında... Çevre yollara parke taşlar döşeniyor. Böyle olunca trafik felç tabii.. Yaklaşık üç haftadır pazara gitmenin tadı tuzu kalmadı. Belki de bir haftada bitmesi gereken bir düzenleme, halk için işkenceye dönüştü. Hele aracıyla gelenler isyanda... Ve hala bitmedi, bitmedi...
***
Ancak asıl sorun içeride... Ve her geçen gün büyüyor. Bu yüzden Karşıyaka'da pazara gitmek artık insanlar için bir zevk olmaktan öte, eziyet...
Leş gibi bir koku var öncelikle giderilemeyen; birer birer kapatılan giriş yerleri, yıllardır çalışmayan asansörler, keyfi uygulamalar artık halkın canından bezdirmiş durumda...
***
Bir de bunun üstüne, alt kata yani otoparka girmek, inanın mağara hissi uyandırıyor. Bu kadar mı, duyarsız olunur. Tek kelimeyle, otopark leş gibi...
Duvarlardan sızan sular, artık araçları tehdit eder boyutta... Bu yıllardır sorun... Küf kokusu insanı rahatsız ediyor, rutubet çok ciddi bir sorun...
***
Oysa bu pazar yeri, ilk yapıldığında Türkiye'ye örnek gösterilmişti. İzmir'de birçok ilçede bu uygulama örnek alındı, birebir aynısı yapıldı.
Ama onlar kendilerini geliştirdi, Karşıyaka Katlı Pazaryeri yerinde saydı, hatta geriledi. Tek yenilik, çatısında iki tane düğün salonu düzenlemek oldu.
Ama binanın yüreği hastalıklı...
***
Başkan Cevat Durak'a bir önerim var. Gitsin, Aliağa'daki pazar yerini görsün. Ben gördüm ve imrendim. Tezgahlar denetimli ve tertemiz... Üstelik pazar yerinin her köşesinde yürüyen merdiven var.
Burada her şey halkın huzuru ve sağlığı için...
Olması gereken de bu.