Çocukluğumun, gençliğimin şarkıları daha bir özeldi sanki. Toplumsal mesajı olan, müzikal zenginliği yaşatan, dinleyende duygusal fırtınalar kopartan sanatsal bir güçtü.
Bu yabancı da aynı, yerli de de...
Size birçok yabancı şarkıcı sıralayabilirim buradan ama asıl iş, onların müzikal şeflerinde... Çoğunu tanımıyorum. Onları ancak, o ülkelerde yaşayanlar bilir.
Oysa ülkemdeki müzik ustalarını çok iyi bilirim. O ünlü şarkıcıların, Ajda Pekkan'ın, Sezen Aksu'nun, Nükhet Duru'nun ardındaki güçtü onlar...
Onno Tunç, Garo Mafyan, Atilla Özdemiroğlu, Ali Kocatepe, Melih Kibar ilk aklıma gelen isimler...
Onlar bana Türk müzik kültürünü, çok sesliliği, müzikal zenginliği, notaların dansını yaşatan isimler...
Bugün ikisi aramızda yok, Onno Tunç ve Melih Kibar... Ama şarkıları hiç dilimden düşmedi yirmi yıldır, otuz yıldır; Onno Tunç'la "Sen Ağlama" dedi Sezen Aksu yüreğimi sızlattı. Melih Kibar'ın "İçimdeki Fırtına" ise, yaşamımda başucu şarkımdır benim...
Garo Mafyan, Nükhet Duru ile "Sen ve Ben" dedi, şarkı dilime yapıştı. Hala keyifle söylerim. Ya unutulmaz "Arkadaş" filminin müziğini yapan Atilla Özdemiroğlu'nun yaşattığı müzik büyüsüne ne demeli?
Ali Kocatepe, "Melankoli" ile hala yüreğimin baş köşesindedir...
***
Ne yazık ki, günümüzün elektronik ortamında, iyi, güzel, nitelikli, yüreği titreten şarkılar kalmadı... Çünkü müzikal zenginliği insanca emek değil, bilgisayar marifeti yönetiyor artık...
Onun için inandırıcılığı da yok, daha bir yapmacık, daha bir madeni!
İşte bu yüzden, geçmişten bugüne, yüreğimizin o müzik dahilerine sahip çıkmak, onların çalışmalarına destek çıkmak da bizlerin görevi olmalı...
İşte bunun için, bugün gazetemize manşet olan sevgili Kahraman Durak'ın yaptığı haberi, çok önemsedim, umutlandım ve şehrim için yüreklendim.
Müzik dünyamızın iki önemli ismi, Garo Mafyan ve Atilla Özdemiroğlu İzmir'de bir dünya projesi hazırlamışlar... Bunun için İzmir'imizin başarılı orkestrası İzmir Express'le de el ele vermişler, yakında Anadolu turuna çıkacaklar, sonra da dünyanın bütün kentleri...
Projenin adı, "Atilla Özdemiroğlu, Garo Mafyan, İzmir Express, Dün, Bugün, Yarın"... Yani, yüreğimizde yer eden o güzelim şarkılarla, bugüne yön veren, geleceği adımlayan şarkılar bir arada...
İzmir kökenli harika bir gelişme bu...
İzmir Express'in kurucularından sevgili Çağdaş Çınar ve arkadaşları, bu dev işbirliğiyle, başarılı müzik çalışmalarına bir yenisini daha ekleyecekler, eminim.
Şimdi İzmir'in bu özel projeye destek vermesinin tam zamanı... Üstelik, "orkestralar kenti" dediğim İzmir için de çok önemli bir adım bu...
***
Bu arada bir saptamayı daha yapmam gerek... O da İzmir'de artık sanat yönetiminin sanatçılara devredilmesi meselesi...
Daha önce de yazdım bunu, yine yazıyorum. İzmir'de sanatın muhteşem gelişimi, bürokratın keyfiyetiyle değil, sanatkar özeniyle mümkün...
Hele aramıza Garo Mafyan ve Atilla Özdemiroğlu gibi usta sanatçılar, başarılı besteciler katılmışsa, onların fikirlerinden yararlanmamak aptallık olur.
Hem sanatın gelişimi hem de EXPO için...
Kafamızı kuma gömüp gerçeklerden saklanmak İzmirli'ye göre değil... Sanat işi sanatçınındır.
Garo Mafyan'ın, "İzmir'in kültür ve sanat hayatına yön verdiğini iddia edenlerin kafası değişmeli. Memur zihniyeti ile kültür ve sanat yönlendirilmez. Kötü şey iyi şeyi, iyi şeyde kötü şeyi kovar" sözleri, tam da bu gerçeği aydınlatıyor.
GÜNÜN SÖZÜ
Dostluk, toprak bir maşrapa gibidir, önemsiz bir nedenden birdenbire kırılır ve bir daha kullanılmaz.
Cicero
Önce kendimizle yüzleşelim
Son James Bond filmi "Skayfall" için çekilen Türkiye sahneleri çok kötüymüş, İstanbul'u Arap kenti gibi gösteriyormuş... Bu kasten yapılıyormuş, buişte bir iş varmış...
Filmi izleyenler böyle düşünüyormuş...
Aklımız hep bir komplo peşinde... Öylesine bir boşboğazlık ki bu, gerçekleri görmek yerine, hep birşeyler arar olduk.
Oysa Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ne güzel söylemiş: "O filmleri eleştirmek yerine mekanımız kötü, insanımızın giyimi, kuşamı biraz sıkıntı vericiyse bence o kötü gösterilmeye yatkın yanlarımızı düzeltmeye çalışmalıyız" diye....
Haklı hem de yerden göğe kadar...
***
Bakımsız binalar bizde, çarşıların bir Arap şehrini aratmayan, hatta ondan feyz alan özensizliği bizde, giyeceğimiz kıyafetlere dikkat etmemek, peçeyle, simsiyah kıvrakla sokağa çıkmak bizde, çöpleri denize atmak, sahilleri kirletmek bizde, tarihi dokuları kırıp döküp üstüne ucube binalar yapmak bizde, apartman yapmanın da bir adabı var, buna uymamak, hatta belediyeyi de suça alet ederek otopark alanlarını dükkan yapmak, otomobilleri sokağa atmak, caddeleri sıkış tepiş bırakmak bizde, yere tükürmek, caddeleri çöp kutuku olarak görmek bizde, yampuri yumpuri, şekilsiz, ecüş bücüş binalar inşa etmek bizde, direksiyon başına geçince efelenmek, yayaları korkutmak bizde, hiçbir düzene uymayan, disipline gelmeyen, dilediği gibi yaşayan, kent kültürüne hiçea sayan magandalık bizde...
Daha sayayım mı?
O halde elin insanını ne diye suçluyor ve bir komplonun parçası yapıyoruz ki... En başka komployu biz kenti ülkemize yapıyoruz. Hem de bile bile, fütursuzca...
O yüzden, başkalarını suçlayacağımıza öne kendimizle yüzleşelim. Belki doğruyu buluruz.