• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • Namaz Vakitleri
  • VavTv Canlı Yayın
Eski günlere özlem ERKİN USMAN

Eski günlere özlem

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 28 Kasım 2009, 16:16
Hamdi Kutval, Futbol Federasyonu Ege Bölge Müdürü. Zamanın en iyi hakemlerinden biriydi. Şimdi de futbola hizmetini yoğun şekilde sürdürüyor. Ve şair-yazar tarafı da var üstelik. Kutval, son derece mütevazı bir kişiliğe de sahip. 1945'te Uşak'ın Eşme ilçesinde doğduğunu vurgularken, "Kazara kaza olmuş Eşme kazası. Dağdan davar gütmekten gelir encümen azası. İlaveten Eşme dedikleri iki dükkan, bir fırın. Peynir ekmek yiye yiye ne ağız kaldı ne de burun" diyen ve o devirleri özetleyen şairin dizelerini de kendine alıntı yapmış.
***
Kutval, düşüncelerini, anılarını, "Aklımda Kalanlar" başlığı taşıyan kitaplarında topluyor. Üçüncüsünü yazmış, yollamış. Geçmişten, geleceğe köprü olması amacıyla bir sayfasını aktarıyorum:
"Benim çocukluğumda annemiz çalışmazdı. Okuldan eve geldiğimde boynumdaki anahtarla kapıyı hiç açmadım. Annem evimizin bir parçası gibiydi, hep evdeydi. Her yere birlikte giderdik. Zaten öyle çok da gidilecek bir yer yoktu ki. En büyük eğlencemiz sokaklarda oynamaktı. Sokakta oynamak diye bir kavram vardı yani. Kafeler, alışveriş merkezleri yoktu buluşacağımız. Okula arkadaşlarımızla gider, birlikte çıkar, oynaya zıplaya yürüyerek gelirdik. Servis falan da yoktu. Ayakkabılarımız yol yürümekten eskirdi. Çantalarımızı kaldırımlara koyar, oyuna dalardık. Analarımız bu durumu bildiklerinden kardeşlerimizle bizlere ekmek arası birşeyler gönderirlerdi.
***
Mahallemizdeki teyzelerimiz annemiz gibiydi. Susayınca evlerine girer su içerdik. Ya da pencereden bir sürahi, bir bardak uzatırlar, hepimiz aynı bardaktan kana kana içerdik. Anneler çocuklarına verdiği şeyden bizlere de verirlerdi. Bu bazen bir kurabiye, bazen bir meyve olurdu. Cebimizde harçlığımız olduğunda düşmesin diye çıkarır, çantamızın üstüne koyar, oyun bitince tekrar cebimize koyardık. Çok garip ama paraları kimse almazdı, kaybolmazdı, çalınmazdı. Sokaklarımız evimiz kadar güvenli idi. Düşünce kaldırırlar, kavga edince barıştırılırdık. Polisler gelmezdi kavgalarımıza, zabıtlar tutulmazdı. Sonra kavgalarımız, öyle ustura, falçata ile olmaz, onlar nedir bilmezdik bile. Asla kanla falan da bitmezdi. En fazla saçlarımızı çeker, hayvan adları sayar, tekme atar, bir süre sonra barışır yeniden oyuna dalardık. Misket oynamaktan parmaklarımız kanar, yine de mikrop kapmazdık. Düşerdik, ekmek çiğneyerek basarlardı şişen alnımıza, yine oyuna devam ederdik. Röntgenleri, ultrasonları bilmezdik.
***
Ben bizim çocukluğumuzu çok özledim. Sokaklarımız ruhsuzlaştı sanki. Üst komşumu tanımıyorum, kim oturur bilmem. Evlerimiz var içinde yaşayan yok. Parklarımız var, içinde oynayan çocuk yok. Ruh yok, heyecan yok, buz gibiyiz buz, bu biz değiliz. Tahta iskemlelerimizde oturan yaşlılarımız da, 'Dede, nine nasılsın' diye hatır soran çocuklarımız da yok oldu. Benim değildir bu kültür. Ne ruhuma, ne de yaşamıma hitap ediyor. Neler oluyor bize dostlar? Beyni ve ruhu yönlendirilen robot insanlar olduk. Birbirimize yabancı ve yalnızlıklarımızla yaşar olduk. İyi de biz neden böyle olduk?"


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.