Sürdürülemez; zira, bu esasen bir kriz değil. Çünkü bir siyasi krizin her şeyden önce somut olgulara dayanması gerekir. Ya da ortada tarafların bir birine karşı yaptığı bir hak ve ilke ihlali söz konusudur. Şimdi Meclis'te yaşanan ve adına yemin krizi denilen hadisenin krizle ne alakası var? Siyasi tarihimizin en manasız, en ilkesiz, en yapay krizidir bu. Hatip Dicle gibi bir bölücüyü Meclis'e taşımak için kurgulanan bir oyunun peşine, CHP'nin de Ergenekon sanıkları için takılması işi bu noktaya getirmiştir. Oysa evet, Haberal ve Balbay özgürlüklerine kavuşmalı ve Meclis'teki yerlerini almalılar. Bizler eğer milli irade fikrine inanıyor ve bu konuda tutarlılığımızı sürdürmek istiyorsak, özellikle de Mehmet Haberal'ın özgürlüğünü savunmak zorundayız. Ancak, özellikle CHP açısından bu sonucu sağlamanın yolu Meclis yeminini yapmamakta direnmek değildir. CHP'ye bu akılları kim verdiyse, her geçen gün Haberal ve Balbay'ın özgürlüklerine kavuşma ümitlerini de ortadan kaldırıyorlar.
***
CHP, Meclis'e girmeliydi ve yeminini etmeliydi. Ondan sonra AK Parti'yi sıkıştırmalıydı. Zaten yargı kararları ortaya çıktığı zaman bundan AK Parti de rahatsız olmuştu. Yemin edilip AK Parti'yle işbirliği yapılabilirdi. Başbakan Erdoğan buna açık olduğunu belirtmişti çünkü. Ancak CHP yemin krizi çıkardığı noktada inisiyatifi Başbakan Erdoğan'a kaptırmış oldu. Yılların politikacısı Tayyip Bey'de şimdi CHP'nin biraz burnunu sürtmeden bu işi çözüm yörüngesine oturtmayacaktır. CHP'li İsa Gök'ün, "AK Parti'yi dizlerinin üzerine çöktüreceğiz, bütün Ergenekon sanıklarını çıkartacağız" şeklindeki kışkırtıcı sözleri Başbakan Erdoğan'ı belli ki çileden çıkarmış. İlk grup toplantısında çok sertti ve "siz olmasanız da olur" deyiverdi.
***
Oysa ben Başbakan Erdoğan'ın da özellikle Haberal'ın dışarıya çıkmasını istediğinden adım gibi eminim. Kılıçdaroğlu, bu konunun halli için hazır olan Başbakan Erdoğan'la bir işbirliği aramak yerine tuhaf, karanlık, izahı güç davranışlar sergiledi. Örneğin, grup toplantısında gelip, "Yemin etmeyeceksiniz, karşı çıkan dışarı çıksın" diyor Kılıçdaroğlu. Bu Kılıçdaroğlu'nun tarzı mı? Hayır, değil. CHP'nin siyaset tarzı mı? Hayır değil. Peki öyleyse ne oluyor? Kılıçdaroğlu'nu böylesine yanlış bir konuda kararlı davranmaya iten sebep nedir? CHP yönetimi nasıl bir baskı altındadır? Deniz Baykal'ın bir kaset marifetiyle tasfiye edilmesinin tüm bu davranışlarla bir ilgisi var mıdır? Aslında kurtarılmak istenen gerçekte Haberal değil de başka bir şey midir? Öyle ya, sonuca bakıyorum, Haberal'ın kurtarılması bugün düne göre daha da zora sokulmuştur. Sanırım bugün Türkiye için birinci derecede önemli mesele, ne Meclis'teki yapay yemin krizi, ne şu, ne bu. Öncelikli mesele, CHP'de gözlenen şaibeli siyasi kararların hangi dış el tarafından oluşturulduğunun ortaya çıkarılmasıdır.
Ne demiştik başlıkta? Bu kriz sürdürülemez. İktidar için de muhalefet için de bu böyle. Çünkü yapay bir kriz bu. Daha önemlisi, yüzde 11 büyüyen dünya şampiyonu bir ülkede bu kıytırık krizler zaten sürdürülemez.